9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Dersleri

9. Sınıf Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler – Şiir Dersi Konu Anlatımı

Bu dersimizde; 9.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatının ilk ve temel konularından olan 9. Sınıf Şiir (Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler) konusu incelenecektir. Bu konunun tam olarak anlaşılabilmesi ve sınavlarda başarılı olabilmek için yaklaşık sadece 4 saatinizi teorik çalışmaya ayırmanızı öneriyorum. Bu başlık altında yapılacak incelemede bir çok yeni tanımla karşılaşacaksınız.

Diğer 9.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı derslerimize bu linkten ulaşabilirsiniz.

9.Sınıf Şiir (Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler) konusu ile ilgili olarak dikkat etmeniz gereken bir husus daha vardır. Aşağıda yer alan kavram bağlamı sizin mevcut ders müfredatından farklı olsa da ancak sitemizin anlatımımız daha kapsayıcı olduğunu anlayacaksınız.

Bu konu anlatımımız tamamlandığında 9.Sınıf Şiir (Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler) konusu ile ilgili olarak aşağıda yer alan sorulara cevap bulmanız hedeflenmektedir:

  • Şiir inceleme yöntemleri nelerdir? Şiirin dili nedir? Şiirin zihniyeti nasıl bulunur? 
  • Şiirde yapı birimleri nelerdir? Şiirde yapı birimleri nasıl oluşur?
  • Şiirin teması nedir? Şiirin teması nasıl bulunur? Şiirin teması ile yazıldığı dönemle ilişkilendirme nasıl yapılır?
  • Şiirin dil özellikleri nelerdir? Şiirde aheng nedir? Şiirde aheng nasıl sağlanır?
  • Şiir geleneği nedir? Şiirde geleneğin oluşumu nasıl sağlanmıştır?
  • Şair ile şiir arasındaki ilişki nasıl belirlenir?

 

9.Sınıf Şiir (Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler) konusu aşağıdaki kavram bağlamlarında incelenecektir.

Şiir İnceleme Yöntemi

Şiir ve Zihniyet

9.Sınıf Şiir Bilgisi konumuza Şiir ve Zihniyet kavramlarını inceleyerek başlıyoruz. Bir dönemdeki sosyal, siyasi, idari, adli, askerî, dinî güçlerin, sivil toplum örgütlerinin, ticarî hayatın, eğitim etkinliklerinin birlikte oluşturdukları ortam ve bunların hiçbirine indirgenemeyen duygu, anlayış ve zevk bütününe zihniyet adı verilir. Şiiri ilgilendiren yönüyle ifade etmek gerekirse “şairin, şiirini yazdığı dönemde hâkim olan düşünce sistemi”ne zihniyet denir. Şairler sosyal bir çevre içerisinde yaşarlar ve içinde yaşadıkları sosyal ve kültürel olaylardan az çok etkilenirler. Bu etkilenme ölçüsünde de şiirlerinde, içinde yaşadıkları çağın zihniyetini yansıtırlar. Bu bakımdan bir şiir incelenirken sanatçının yetiştiği dönem, o dönemin sosyal, kültürel ve sanatsal özellikleri de göz önünde bulundurulmalıdır.

Örneğin, Mevlana, tasavvuf eğitiminin verildiği tekkelerde yetişmiş bir şairdir. Tasavvufa göre dünya bir gurbettir. Can, Mutlak Varlık olan Allah’a dönecektir. Gerçek vatan Allah katı, gerçek sevgili de Allah’tır. Yunus Emre de tasavvuf felsefesinin oluşturduğu zihniyetin etkisiyle şiirler yazmıştır. Buna karşılık Lale Devri’nde yaşamış olan ünlü divan şairi Nedim’in şiirlerinde, eğlenceye düşkün bir zihniyetin izleri görülür.

Şiirde Yapı

Şiirin yapısı, anlam ve ses kaynaşmasından meydana gelir. Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan nazım birimleri dize, beyit, dörtlük, bent biçiminde adlandırılır. Bu şiir birimleri; ölçü, uyak, redif, uyak düzeni, tema ve imgelerle belli bir bütün oluşturarak şiirde yapıyı meydana getirir.

Nazım Birimleri

Bir şiirde anlam bütünlüğünü sağlayan en küçük birime nazım birimi denir. Türk edebiyatında değişik dönemlerde farklı nazım birimleri kullanılmıştır.

Dize (Mısra): Şiirde yapıyı meydana getiren her bir satırdır. Dize, anlamlı en küçük nazım birimidir. Bu, bir şiirin parçası olabileceği gibi, kendi içinde bağımsız bir bütün de olabilir. Şiirden bağımsız olan, tek başına bir anlam taşıyan dizelere mısra-i azade denir. Şiirin tek başına dilden dile dolaşan, hafızalarda yer eden en güzel dizesine “mısra-yı berceste” denir.

Beyit: İki dizeden oluşan ve anlamsal bütünlük gösteren bölümlere beyit denir. Divan edebiyatında gazel, kaside, mesnevi, müstezat gibi nazım şekilleri beyitlerden meydana gelir.

Dörtlük (Kıt’a): Dört dizeden oluşan ve anlamsal bütünlük gösteren bölümlere “dörtlük” denir. İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatında, halk edebiyatında nazım birimi olarak dörtlük kullanılmıştır.

Bent: İkiden fazla dizenin oluşturduğu nazım birimidir. Bent; bent üç, beş, altı, yedi ya da daha fazla dizeden oluşabilir.

Nazım Şekilleri

Şiirlerin, kafiye örgüsüne ve dize sayılarına göre aldığı biçime, sundukları gö-rünüme nazım şekli denir. Türk edebiyatının değişik dönemlerinde kullanılan nazım şekilleri şunlardır:

İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri

Koşuk: “Sığır” (av töreni) ve “şölen” (kurban töreni) adı verilen törenlerde dörtlükler hâlinde söylenen coşkulu şiirlerdir. Genellikle kahramanlık, sevgi, aşk, doğa güzellikleri gibi konular işlenir.

Sagu: “Yuğ” adı verilen ölüm törenlerinde, ölen kişilerin erdemlerini ve duyulan acıları dile getiren şiirlerdir.

Destan: Ulusların yazı öncesi dönemlerinde oluşmuş olağanüstü olaylarla, doğaüstü kahramanlarla ve kahramanlıklarla yüklü, öyküleyici özellikler taşıyan uzun şiirlerdir. Toplumu derinden etkileyen olaylar sonunda halk arasında kendiliğinden oluşan bu şiirlerde dörtlük sınırlaması yoktur. Epik şiirin en güzel örnekleri olan destanlar, uluslarının millî hafızasını oluşturur.

Anonim Halk Edebiyatı Nazım Şekilleri

Mani: Genellikle aşk ve sevgi olmak üzere hemen her konuda, 7’li hece ölçüsüyle söylenir. Tek dörtlükten oluşan maninin uyak düzeni “aaxa” biçimindedir. İlk iki dizesi konuya giriş niteliğindedir. Doldurma dize olarak adlandırılır. Asıl söylenmek istenen düşünce son iki dizede söylenir.

Ninni: Annenin, bebeğinin uyumasını sağlamak ya da ağlamasını durdurmak için, sade bir dille ezgili olarak söylediği şiirlerdir. Kendine özgü bir beste ile söylenen bu şiirler, annenin o andaki ruh durumunu yansıtır.

Türkü: Konusu ve şekli devirden devire ve yöreden yöreye değişir. Genellikle hecenin 7,8 ve 11 ’li kalıplarıyla ve ezgiyle söylenir. Türkülerde aşk, ölüm, hasret, gurbet, ayrılık gibi bireysel ya da deprem, kıtlık, kahramanlık, savaş gibi toplumsal olaylar konu olarak işlenir. Üçer ya da dörder dizeli bentler ve her bendin sonunda tekrar edilen kavuştaklardan (bağlama) oluşur.

Ağıt: Ölen kişilerin iyi hâllerini, meziyetlerini dile getirmek, kaybından dolayı duyulan üzüntüyü ifade etmek amacıyla söylenir. Koşmanın bir türü olan ağıtla karıştırılmamalıdır. Âşık edebiyatındaki ağıtın söyleyeni bellidir. Anonim halk edebiyatındaki ağıtların söyleyeni belli değildir.

Âşık Edebiyatı Nazım Şekilleri

Koşma: Hece ölçüsünün 11’11 kalıbıyla oluşturulan bu şiirlerde aşk, ayrılık, gurbet, sevgi, doğa, yiğitlik gibi konular işlenir. Genellikle 3-5 dörtlükten oluşur ancak daha fazla dörtlükten oluşanları da vardır. Kafiye düzeni “abab, cccb, dddb…” şeklindedir. Son dörtlükte şairin mahlası (takma adı) bulunur. Konularına göre “güzelleme, koçaklama, ağıt, taşlama” adlı türleri vardır.

Semai: Konuları ve uyak düzeni koşma ile aynıdır. 8’li hece ölçüsüyle söylenen bu şiirler 3-5 dörtlükten oluşur.

Varsağı: Çok yaygın olmayan bir şiir biçimdir. İlk olarak Toroslar’da yaşayan Varsak boyundan ozanlar tarafından kullanılmıştır. 8’li hece ölçüsüyle söylenen bu şiirlerde “bre, behey, hey, aman” ünlemleri sıklıkla kullanılır. Hayattan ve talihten şikâyet gibi konular işlenir.

Destan: Hece ölçüsünün 11 ’li kalıbıyla söylenir. Uyak düzeni koşma ile aynıdır. Göç, kıtlık, savaş, hastalık gibi toplumsal konular işlendiği gibi bireysel konuların işlendiği destanlar da vardır. Dörtlük sayısında sınırlama yoktur. Yapısal yönden koşmayla aynı olan destan, konusu, dörtlük sayısı, anlatım ve ezgisiyle koşmadan ayrılır.

Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı Nazım Şekilleri

İlahi: Kullanımı çok yaygındır. Hece ölçüsüyle söylenir. Bu şiirlerde tasavvuf ; anlayışı, Allah sevgisi, Allah’a ulaşma yolunda ideal insan (insan-ı kâmil) olma çabası, fânilik, nefsin öldürülmesi gibi konular işlenir. Edebiyatımızdaki en büyük temsilcisi Yunus Emre’dir.

Nefes: Bektaşi şairlerin söyledikleri tasavvufi şiirlerdir. Genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücut düşüncesi anlatılır. Bunun yanında Hz. Muhammed (sav) ve Hz. Ali için övgüler de söylenir. Pir Sultan Abdal, bu türün başarılı örneklerini vermiştir.

Nutuk: Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren müritleri bilgilendirmek, tarikat derecelerini ve adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktik şiirlerdir.

Devriye: Evrendeki canlı cansız her şeyin Allah’tan geldiğini ve yine ona döneceğini ifade eden, tasavvuftaki “devir prensibi”ni yansıtan şiirlerdir. Devir prensibine göre vakti gelen ruh maddi aleme iner. Önce cansız varlıklara, sonra bitkilere, hayvana, insana en sonra da insan-ı kamile geçer. Oradan da Allah’a döner.

Şathiye: İnançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir. Görünüşte saçma sanılan bu şiirlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili değişik konulan işlediği anlaşılır. Kaygusuz Abdal, bu türün başarılı örneklerini vermiştir.

Divan Şiiri Nazım Şekilleri

Beyit Birimiyle Oluşturulanlar

Gazel: Güzellik, aşk, kadın, şarap gibi konuların dile getirildiği lirik şiirlerdir. Beyitleri “aa, ba, ca da…” şeklinde örgülenir. 5-15 beyitten oluşur.

Kaside: Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan şiirlere denir. En az 33 en fazla 99 beyitten oluşur. Uyak düzeni gazelle aynıdır. Değişik bölümlerden oluşur.

Mesnevi: Genellikle savaş, aşk, tarihî olaylar, dinî olaylar gibi konular işlenir. Her beyti kendi arasında uyaklıdır. Beyit sayısı sınırsızdır. Konu sınırlaması yoktur. Beş mesneviden oluşan eserlere “hamse” denir.

Müstezat: Gazelin özel bir biçimidir. Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazılır. Uzun ve kısa dizeler gazel gibi kendi aralarında uyaklanır. Kısa dizelere “ziyade” adı verilir.

Kıt’a: Beyit sayısı 2-12 arasında değişir. Genellikle iki beyitten oluşur. Beyitleri “xa, xa, xa…” biçiminde örgülenir. Felsefi veya tasavvufi bir düşünce, bir nükte, bir kişiyi övme ya da yerme, bir olayın tarihi kıtanın konusu olabilir.

Dörtlük Birimiyle Oluşturulanlar

Rubai: Tek dörtlükten oluşur. Uyak düzeni “aaxa” biçimindedir. Aruzun belli kalıpları ile yazılır. Rubaiye özgü 24 aruz kalıbı vardır. Genellikle hayatın anlamı ve hayat felsefesi, dünyanın nimetlerinden yararlanma ve ölüm gibi konular işlenir. Edebiyatımıza İran edebiyatından girmiştir.

Tuyuğ: Divan edebiyatına Türkler tarafından kazandırılan bir nazım şeklidir. Uyak düzeni “aaxa” biçimindedir. Tek dörtlükten oluşur. Genellikle, aşk ve aşk yüzünden çekilen acılar ve şarap gibi konuların dile getirildiği şiirlerdir.

Şarkı: Bestelenmeye uygun aruz kalıplarıyla yazılan; aşk, sevgili, ayrılık, içki, eğlence gibi konuların dile getirildiği şiirlerdir. Dörtlük sayısı 3-5 arasında değişir. Birinci dörtlükte 2. ve 4. dizeler, diğer dörtlüklerde 4. dizeler aynen tekrarlanır. Buna nakarat denir. Divan edebiyatına Türkler kazandırmıştır.

Murabba: Felsefi, didaktik, dinî konuların yanı sıra aşkın işlendiği şiirlerdir. Dörtlük sayısı 3-7 arasında değişir.

Bent Birimiyle Oluşturulanlar

Terkib-i bent: Bentlerle kurulmuş olan bir nazım şeklidir. Her bent 7 ile 10 beyitten oluşur. Bent sayısı 5 ile 15 arasındadır. Bentleri birbirine bağlayan beyitlere “vasıta beyti” denir. Şairin toplumsal ve felsefi konulardaki düşünceleri konu olarak işlenir.

Terci-i bent: Biçim ve yapı bakımından “terkib-i benf’e benzer. Sadece bentler arasındaki “vasıta beyti” aynen tekrarlanır. Konu olarak daha çok, Allah’ın I kudreti, kâinatın sırları ve kâinatın zıtlıkları gibi konulara yer verilir.

Musammat: Bendlerden kurulu nazım biçimlerine verilen genel addır. Eğer şiirin bölümleri beşer mısradan meydana geliyorsa “muhammes”; altışar misradan meydana geliyorsa “müsebba”; sekizer mısradan meydana geliyorsa ; “müsemmen”; onar mısradan meydana geliyorsa “muaşşer” adını alır.

Batı Edebiyatından Alınan Nazım Şekilleri

Sone: İki dörtlük ve iki üçlükten oluşan, özel bir uyak düzeni olan nazım şeklidir. Uyak düzeni: abab, abba, ccd, eed.

Terza-rima: Üçlü bentlerden oluşan ve en sonu tek dizeye bağlanan bir nazım şeklidir. Türk edebiyatına, İtalyan edebiyatından geçmiştir. Uyak düzeni: aba, bcb, cdc, d.

Triyole: On dizeden oluşur. İlk bölüm iki, sonraki bölümler dört dizeden oluşur. Birinci bölümün ilk dizesi, birinci dörtlüğün sonunda; ikinci dizesi, ikinci dörtlüğün sonunda tekrar edilir. Uyak düzeni: ab, aaaa, bbbb.

Şiirde Tema

9.Sınıf Şiir Bilgisi konusu için bu konu sınavlarda sıklıkla karşınıza çıkacaktır. Bu nedenle şiirde tema konusuna dikkat etmenizi öneriyorum. Her eserin bir yazılış amacı, iletmek istediği bir mesaj vardır. Eserde iletilmek istenen mesaja tema denir. Şiirde daha çok, duygu ve hayaller işlenir. Bir şiirde yoğun olarak işlenen duygular ve hayaller şiirin temasını oluşturur. Şiiri oluşturan her birimin bir teması vardır. Bu temalar birleşerek şiirin ana temasını oluşturur. Şiirde işlenen temalar soyut bir kavram veya düşüncedir, bu soyut kavramlar şiir dışında da vardır. Şiirde somutlaşan temaya da konu denir. Yani konu “şiirde ne anlatıldığıdır. Tema ya da ana duygu ise “şiirde hissettirilmek istenen temel duygu”dur. Bir örnekle açıklamak gerekirse Yahya Kemal’in ölüm konusunu işlediği “Sessiz Gemi” adlı şiirinde, ölüm karşısındaki çaresizlik ve hüzün şiirin “tema”sını oluşturur.

– Aynı temayı işleyen çok sayıda şiir olabilir. Ancak bu şiirlerin bazıları bazılarından daha başarılıdır. Bunun nedeni, temanın işleniş biçimidir.

– Şiirde işlenen temanın şiirin yazıldığı dönemle ve şairle ilişkisi vardır.

– Şiirin teması ve yapısı arasında ilişki vardır.

– Tema, şiirin yapısı ve anlatımıyla somutlaştırılır. Yapıyı meydana getiren ses ve anlam kaynaşmasından oluşan birimlerin tümü “tema”yla birleşir. ;

– Temayı bulmak için “Şair, bu şiiri niçin yazmıştır?” sorusunu sorarız, aldığımız yanıt bize temayı verir.

– Dönemlere göre şiirlerin temaları değerlendirilirken şairlere özgü “dikkat,duyarlılık, söyleyiş, dili kullanma becerisi ve imge kurma becerisi”ni göz I ardı etmemek gerekir. Çünkü bunların gerçekleşmesinde şairin kültürü, i zevki, sanat anlayışı son derece önemlidir.

Şiir Dili

Şiir; insanın duygu, coşku, özlem ve hayallerini kendine özgü bir dille ortaya koyma uğraşıdır. Bu uğraş sırasında şair, şiirde, dili daha canlı, daha güzel ve daha etkili hâle getirerek ona bir kimlik kazandırır. Günlük konuşma dili bazen insanın duygu, düşünce, hayal, coşku ve heyecanlarını anlatmaya yetmeyebilir. Bu durumda devreye şiir dili girer. Şair günlük dildeki sözcükleri özenle seçer ve onlara yepyeni anlamlar kazandırmak için uğraşır. Bu sayede günlük konuşma diline yeni değerler ve anlamlar kazandırır. Benzetmelere, değişmecelere (mecaz) yer verir. Somut varlıkları soyutlaştırır, soyutları da somutlaştırır. Böylece duygu ve düşüncelerine bir anlam derinliği kazandırır. Şairler, şiirlerini tekdüzelikten kurtarmak için imgelerden, alışılmamış bağdaştırmalardan, söz sapmalarından ve söz sanatlarından yararlanmıştır. Böylece şiir, daha ilgi çekici, okuyanlarda merak uyandırıcı bir yapı kazanmıştır.

– Şiir dilinde sözcükler daha çok, gerçek anlamının dışında kullanılır.

– Şiir dilinde imge vardır, günlük dilde imge yoktur.

– Şiir dili, günlük dilin özellikleri barındırır ancak söz sanatları ve imge kullanarak günlük dili aşar.

– Şiir dilinde, anlam yoğunluğu vardır. Az sözcükle çok şey anlatılır. Kimi zaman bir dize üzerinde uzun kompozisyonlar yazılabilir.

– Şiir dilinde söz sanatları yoğun ve etkili bir şekilde kullanılır.

İmge

Edebî eserlerde yansıtılmak isteneni daha canlı, etkili, görünür kılmak amacıyla zihinde oluşturulmak istenen görüntüye imge denir. Kısaca imge, zihinde oluşan ve hayal edilen şeydir. Hayatı ve dünyayı soyut ve somut yönleriyle ifade eden doğal dile ait göstergeler (kelime, kavram ve deyişlerin) sınırlıdır. Buna karşılık şu çok zengin ve belirsizlikle dolu evrende insan duygusu, düşüncesi ve hayali sınırsızdır. İnsan kendi sınırsızlığını mevcut göstergelerle dile getirmekte zorlanır. İnsanın farklı düşünce, duygu ve hayallerinin, yeni olay ve durumların zihninde oluşturduğu görüntü ve tasarımların mecazlar ve söz sanatlarıyla ifade edilme isteği şiirde imgeyi ortaya çıkarmıştır.

Şimdi de “imge”nin sözlükte nasıl tanımlandığına bakalım:

imge is. 1. Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, hülya. 2. Genel görünüş, izlenim, imaj. 3. psikol. Duyu organlarının dıştan algılandığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri, hayal, imaj. 4. psikol. Duyularla alınan bir uyaran söz konu olmaksızın bilinçte beliren nesne ve olaylar, hayal, imaj. (Türkçe Sözlük, 2005: 962)

Bağdaştırma

Tamlama, deyim gibi söz varlığı içindeki söz grupları ve tümceleri anlamlı, kabul edilebilir birimler hâlinde bir araya getirmeye bağdaştırma denir. Dildeki göstergelerle tamlamalar ya da cümleler oluştururken “alışılmış bağdaştırma” ve “alışılmamış bağdaştırma” olmak üzere iki türlü bağdaştırma oluşturulmaktadır. Alışılmış bağdaştırmalar, dilde yaygın olan ve kullanıldığında yadırganmayan kullanımları göstermektedir: “Genç adam”, “körpe salatalık”, “çizgili defter”, “kırık testi” gibi tamlamalar ya da “Çocuk dersini çalıştı.”, “Radyocu radyoyu onardı.” gibi cümleler, duyuldukları zaman zihnimizde çözümlemekte bir güçlük çekmediğimiz için “alışılmış bağdaştırmalardır. Alışılmamış bağdaştırmalar ise, “genç kıskançlık”, “körpe kimya”, “Radyocu domatesi onardı” örneklerinde olduğu gibi, bağdaştırılan öğelerin anlam açısından birbirleriyle uyuşmamalarından doğmakta; yeni ve birbirleriyle bağdaştırılamayacak kavramların bir arada kullanılmalarından ileri gelmektedir. Şiirde alışılmamış bağdaştırmalar yoluyla, “geniş bir düşünce-tasarım-duy- gu-görüntü yumağı” oluşturulması ve “göstergelerin ustaca, özgün bir biçimde” bağdaştırılması amaçlanmaktadır. Böylece şiir, yaratılan değişik tasarımlarla birlikte okuyana / dinleyene bir duygu ve düşünce zenginliği yaşatmakta ve güçlü bir anlatıma erişmektedir.

Edebiyatımızda İkinci Yeni şiirinin en belirgin özelliklerinden birisi de alışılmamış bağdaştırmalara çok sık yer vermesidir. 9.Sınıf Şiir Bilgisi için bu önemli bir not olarak kenara yazılmalıdır. 

Sözcüksel Sapma

Dilbilgisi kurallarına uymayan cümle ya da birimlere sapma denir. Şiir, doğal I dilin her düzeyinde sapmadan yararlanır. Sözcüksel sapmada şair, “en iyi i anlatımı bulabilmek için yeni sözcük uydurabilir ya da bir sözcüğü ön takılar, ekler aracılığıyla yenileştirir. Bu tür sapmaları en çok İkinci Yeni şiirindebulmak mümkündür. Şiiri düzyazıdan ayıran dilsel özelliklerden biri de gün- > lük konuşma dilinden sapmalardır. Şiir dilinin kendine özgü yapısı, kimi zaman konuşma dilinden sapmalarla öne çıkmakta ve dilin anlatım olanaklarından yararlanmaktadır. Herhangi bir sözcüğe bir ön ya da son ek eklen- I mesiyle oluşturulan sözcüksel sapmalar, daha çok, dilde alışılmış anlatımla- I rın dışına çıkılarak okuru şaşırtmaya yöneliktir.

Söz Sanatları

Sanat yapıtlarında, sözcüklerle anlam ve çağrışım ilgileri kurmak; söze güzellik, canlılık katmak ve sözü daha etkili kılmak için söz sanatlarına başvurulur. Dolayısıyla yazınsal metinlerin anlaşılmasında ve yorumlanmasında söz sanatlarının önemli bir yeri vardır. Özellikle divan edebiyatının anlaşılması için söz sanatlarının çok iyi bilinmesi gerekir.

Edebiyatımızda en eski dönemlerden günümüze kadar, özellikle divan edebiyatında söz sanatlarına büyük önem verilmiştir. Şimdi söz sanatlarının baş- lıcalarını görelim:

Teşbih (Benzetme): Aralarında değişik yönlerden benzerlik ilgisi bulunan iki varlık veya kavramdan, nitelik bakımından güçsüz olanı güçlü olana benzetmektir.

Bir teşbihte dört öge bulunur:

– Benzeyen: Benzerlik kurulan öğelerin, nitelik bakımından güçsüz olanıdır.

– Kendisine benzetilen: Benzerlik kurulan öğelerin, nitelik bakımından güçlü ve üstün olanıdır.

– Benzetme yönü: Benzerlik kurulan öğeler arasındaki benzeşme ilgisi ve yönüdür.

– Benzetme edatı: Benzeyenle kendisine benzetilen arasında benzerlik ilgisi kuran edat ya da edat görevini üstlenmiş sözcüktür. Benzetmelerde genellikle; gibi, kadar, sanki, güya, tıpkı, adeta vb. sözcükleri kullanılır.

Teşbih-i Beliğ: Benzetmede, her zaman dört öğenin bulunması gerekmez. Sadece benzeyen ve benzetilenle de benzetme sanatı yapılabilir. Benzetme yönü ve benzetme edatı bulunmayan bu benzetmeye teşbih-i beliğ denir.

İstiare (İğretileme): Sözlük anlamı olarak istiare, ödünç alma demektir. Bir varlığı ya da kavramı anlatmak amacıyla, ona benzetilen başka bir varlığın ya da kavramın adını, geçici bir süre için kullanmaktır. Yani, benzeyen ya da kendisine benzetilenden birinin bulunmadığı teşbihe, istiare denir.

1) Açık İstiare: Benzetme öğelerinden, sadece kendisine benzetilenin söylendiği, benzeyenin söylenmediği istiaredir.

2) Kapalı İstiare: Benzetme öğelerinden, sadece benzeyenin söylendiği, kendisine benzetilenin söylenmediği istiaredir.

Teşhis (Kişileştirme): İnsana özgü niteliklerin insan dışındaki varlıklara aktarılmasına, onlara kişilik kazandırılmasına teşhis denir.

İntak (Konuşturma): İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkların konuşturulmasına intak denir.

Mecazımürsel (Ad Aktarması): Bir sözcüğün, benzetme amacı güdülmeden, aralarındaki değişik ilgilerden (iç-dış, parça-bütün, sanatçı-yapıt, yer insan, yer-olay, yer-alan, neden-sonuç vb.) dolayı başka bir sözcük yerine kullanılmasına mecaz-ı mürsel denir.

Kinaye: Bir sözün, hem gerçek hem de mecaz anlamda anlaşılacak biçimde kullanılmasına kinaye denir. Ancak kinayede sözün mecaz anlamı daha ön plandadır ve kastedilen de mecaz anlamdır. Deyimlerin ve atasözlerinin çoğunda kinaye vardır.

Tevriye: İki anlamı -ikisi de gerçek anlam- olan bir sözcüğün, nükte yapmak amacıyla yakın anlamının söylenip uzak anlamının kastedilmesidir. Ancak sözcüğün iki anlamının da anlaşılması mümkündür.

Hüsnütalil (Güzel Nedene Bağlama): Bir olayın, gerçek nedeninin dışında, gerçek olmayan bir başka neden gösterilerek anlatılmasıdır.

Tecahülüarif: Anlatımı çekici kılmak veya bir nükte yapmak için, bilinen bir şeyi bilmezlikten gelmektir.

Mübalağa: Bir sözün etkisini güçlendirmek amacıyla bir şeyi ya olamayacağı bir biçimde anlatmak ya da olduğundan çok veya az göstermektir.

Tariz: Söylenen sözün, gerçek ve mecaz anlamı dışında büsbütün tersini kastetmektir. Bir kişiyi ya da durumu iğnelemek, alaya almak için yapılır.

Tekrir: Anlatımı çekici hâle getirmek ve sözün etkisini artırmak için bazı sözcük veya sözcük gruplarının tekrar edilmesidir.

Telmih: Herkesçe bilinen; geçmişteki bir olaya, ünlü bir kişiye, bir inanca işaret etmek, onu hatırlatmaktır.

Tenasüp: Anlamca birbiriyle ilgili sözcüklerin bir dizede, beyitte veya dört lükte bir arada kullanılmasıdır.

Leffüneşir: Genellikle bir beyit içinde birinci dizede en az iki şey söylenip ikinci dizede bunlarla ilgili benzerlik ve karşılıkların verilmesidir.

Tezat (Karşıtlık): Anlamca karşıt kavramların ya da özelliklerin bir arada kullanılmasıdır.

İrsalimesel: Söylenen bir düşünceyi inandırmak ve pekiştirmek amacıyla söze bir atasözü ya da atasözü değerinde bir örnek katma sanatıdır.

Nida: Şairin, çok duygulanmasını ve heyecanlanmasını sağlayan olayları ve varlıkları göz önüne getirip değişik ünlemlerle onlara seslenmesidir.

İstifham: Sözü, sorulan şeye yanıt isteme amacını gütmeden, duyguyu ve anlamı güçlendirmek için soru biçiminde söyleme sanatıdır.

Şiirde Ahenk (Ses ve Ritim)

Ahenk, sözcüklerin birbiriyle ses ve anlam bakımından etkileyici bir bütün oluşturmasıdır. Şiirde ahenk; ses akışı, söyleyiş, ritim, ölçü ve her türlü ses benzerliğiyle sağlanır. Şiirde ahengi sağlamak için ölçü, uyak, vurgu, tonlama gibi değişik unsurlar kullanılır. Her dönemin kendine özgü bir ses ve ritim anlayışı olabilir. Şiiri düzyazıdan ayıran en büyük özellik ahenktir. Bir naz-mı, şiir seviyesine yükselten en önemli belirleyici, ahenk unsurlarıdır.

Şimdi, şiiri daha etkileyici kılan bu ahenk öğelerini inceleyelim:

Vurgu ve Tonlama

Vurgu: Bir sözcükte hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı, daha kuvvetli söylenmesidir. Vurgu hem sözcüğün anlamını güçlendiren hem de şiiri ahenkli kılan bir unsurdur. Vurgu, anlatılanların değerini, önemini artırır; dinleyenlerin dikkatini, canlı ve uyanık tutar, ilgisini çeker. Söz, vurgu ile müzik güzelliği kazanır. Vurgusuz konuşma; cansız, etkisiz, sıkıcı, bozuk bir konuşmadır. Güzel konuşma, bir yönüyle vurgulu konuşmadır. Türkçe sözcüklerde genellikle hafif bir vurgu vardır ve bu genellikle sözcüklerin son hecesinde görülür.

Tonlama: Konuşma sırasında ses perdeleri arasında sürekli değişme olur Bu perde değişikliği konuşma sırasında seslerin farklı farklı tonlarda çıkmasını sağlar. Duyguların veya düşüncelerin gereğine göre bir uyum içinde seslerin yükseltilip alçaltıimasına tonlama denir. Tonlama, konuşmada tekdüzeliği önler, söyleyişe ahenk katar. Bir başka deyişle, anlatılmak istenen duygu veya düşüncenin daha etkili ifade edilebilmesi için, ses tonunu değiştirerek okumaktır tonlama. Bu sayede, acıma, üzüntü, özlem, hayranlık, sevgi, korku, şaşkınlık, nefret gibi duygular belirginlik kazanır. Tonlama, konuşma dilinde vardır, yazı dilinde yoktur. Çünkü tonlama, sese dayanan bir söyleyiş kuralıdır.

Aliterasyon ve Asonans

Aliterasyon: Şiirde aynı sessiz harflerin tekrarlanmasından oluşan ahenktir.

Asonans: Şiirde aynı sesli harflerin tekrarlanmasından oluşan ahenktir.

İç Kafiye

Dize ortalarında bulunan ve mısra sonlarındaki uyakla uyum içinde bulunan ses benzerliğidir.

Ölçü (Vezin)

Şiirde, ahenk oluşturmak amacıyla dizelerdeki hece sayılarının ya da ses değerlerinin birbirine eşitlenmesine ölçü adı verilir. Şimdi oluşturulma biçimlerine göre ölçü türlerini görelim:

Hece Ölçüsü

Dizelerdeki hece sayılarının birbirine eşit olması esasına dayanır. Bu ölçüyle oluşturulan şiirlerde dizelerde vurgu yapmak amacıyla bir ya da iki kez durulur. Durulan bu yerlere durak denir. Duraklar sözcük ortasında bitmez. Dizedeki hece sayısı çift ise durak genellikle heceleri eşit böler: 8=4+4. Dizedeki hece sayısı tek ise genellikle hece sayısı çok olan durak ya da duraklar önde, hece sayısı az olan durak sonda bulunur: 7=4+3,11 =6+5,11 =4+4+3. Türklerin ulusal ölçüsüdür. Genellikle, İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı’nda ve halk edebiyatı ürünlerinde kullanılmıştır.

Tel- Ii tur-nam / sö-kün ge-lir (4+4 duraklı)

İn –ci mer – can / yü – kün ge – lir (4+4 duraklı)

El-van el – van / ko – kun ge – lir (4+4 duraklı)

Yâr o – tur – muş / ye – le kar – şı (4+4 duraklı)

Bu dörtlüğün bütün dizeleri hece ölçüsünün 8’li kalıbıyla ve 4+4 durak düzeniyle oluşturulmuştur.

Aruz Ölçüsü

Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalık bakımından birbirine eşit olması esasına dayanır. Sesli harfle biten heceler açık hece, sessiz harfle ve uzun ünlülerle biten heceler ise kapalı hece kabul edilir. Dizelerin son hecesi her zaman kapalı hece olarak kabul edilir. Açık heceler “kısa”, kapalı heceler ise “uzun” olarak kabul edilir. Dizeleri oluşturan sözcükleri aruz kalıplarına uydurabilmek için, kısa hecenin uzun okunmasına imale, uzun hecenin kısa olarak okunmasına ise zihaf denir. Bunlar birer aruz kusuru sayılır. Kapalı heceyi açık hece durumuna getirmek için, sonu sessizle biten bir sözcüğün, sesliyle başlayan bir sözcüğe bağlanarak okunmasına ulama denir. Ulama, bir aruz kusuru değildir. Aruz ölçüsü, Türk edebiyatına, Türklerin İslam dinini kabul etmesinden sonra Arap va Fars edebiyatından girmiştir. Divan edebiyatında en güzel biçimde kullanılan aruz ölçüsü, Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âti edebiyatı sanatçıları tarafından da kullanılmıştır.

Geçer firkat / zamânı böy / le kalmaz

Sağ olsun sev / diğim Mevlâ / kerimdir

Bu beyit, aruz ölçüsünün “Mefâîlün / Mefâîlün / Feûlün” kalıbıyla oluşturulmuştur.

Serbest Ölçü

Serbest ölçüde, dizelerdeki ahenk, aruz ya da hece ölçüsüne değil; sözcüklerdeki ses uyumuna dayanır. Kalıp ve kural sınırlaması yoktur. Türk edebiyatında Cumhuriyet Edebiyatı’ndan sonra özellikle Garipçiler tarafından kullanılmış ve daha sonra yaygınlaşmıştır. Günümüzde yazılan şiirlerin çoğu serbest ölçüde yazılmaktadır. Bu tür şiirlerde ahenk; ölçü veya uyakla değil, seslerin birbiri ile olan ilişkisiyle sağlanır.

Uyak ve Redif

Uyak (Kafiye): Dize sonlarında yazılışları aynı, anlamları ve görevleri farklı olan eklerin, sözcük ve sözcük gruplarının tekrar edilmesine uyak adı verilir.

Redif: Dize sonlarında yazılışları, anlamları ve görevleri aynı olan eklerin, sözcük ve sözcük gruplarının tekrar edilmesine redif adı verilir.

Uyak Türleri

a) Yarım Uyak: Tek ses -genellikle sessiz harf benzerliğine dayanır.

b) Tam Uyak: İki ses -genelde bir sesli bir sessiz harf- benzerliğine dayanır.

c) Zengin Uyak: Üç ya da daha fazla sesin benzerliğine dayanır.

d) Tunç Uyak: Dize sonunda, en az üç sesten meydana gelen sözcüğün başka bir dize sonundaki sözcüğün içinde yer almasıyla oluşan ses benzerliğine tunç uyak denilmektedir. Tunç uyak, zengin uyağın bir türü olarak da kabul edilmektedir.

e) Cinaslı Uyak: Dize sonlarında, anlamları ayrı, yazılış ve söylenişleri aynı olan sözcük ya da sözcüklerin benzerliğine dayanır.

Uyak Düzenleri (Kafiye Örgüleri)

a) Düz Uyak: Uyaklı sözcüklerin aaaa / aabb biçiminde olmasıdır.

Ölürsem yazıktır sana kanmadan a

Kolların boynumda halkalanmadan a

Bir günüm geçmiyor seni anmadan a

Derdine katlandım hiç usanmadan a

Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri a

Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri a

Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor b

Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor b

b) Çapraz Uyak: Bir dörtlükte, birinci ile üçüncü, ikinci ile dördüncü dizelerin uyaklı olmasıdır, (abab)

Kalbim bir çiçektir, gündüzler ölgün a

Gelin, gelin, onu açın geceler b

Beni yâd edermiş gibi bütün gün a

Ötün kulağımda çın çın geceler b

c) Sarma Uyak: Bir dörtlükte, birinci ile dördüncü, ikinci ile üçüncü dizelerin uyaklı olmasıdır, (abba)

Hasretinle geçiyorken bu gençlik çağım a

Ey sevdiğim, ben ümitsiz değilim gene b

Ak düşünce saçların kumral rengine b

Kollarında son aşıkın ben olacağım a

d) Örüşük Uyak: Örüşük uyak, üç dizeli bentlerden oluşur. En sonda tek bir

dize bulunur. (aba-bcb-cdc-ded…e)

Mavi bir gölge uçtu pencereden a

Baktım: âvâre bir küçük kelebek b

Yaramaz geldi kim bilir nereden a

Belli yorgundu; bir veremli çiçek b

Gibi serpildi lâmbanın yanıma c

Bir duman uçtu, gitti titreyerek b

Anladım kıydı yavrucuk canına c

Söyle ey mavi gölge, söyle eğer d

Bir ölümden de çok fenaysa bana c

Şu karanlık, şu kimsesiz geceler d

Şiirde Gerçeklik ve Anlam

Şiirdeki gerçekliğin temelinde yaşanan gerçeklik vardır. Ancak buna şairsel yaklaşım söz konusudur. Şair; yaşadıklarıyla, sezgileriyle, tasarılarıyla, izlenimleriyle gerçekliği algılar ve kendine göre dönüştürür. İşte şair, bu dönüştürme sırasında dil göstergelerine yeni anlam ve değer kazandırır, duygu ve çağrışım değerleriyle üzerinde durulan konuyu zenginleştirir. Dönüşen bu gerçeklik her okuru farklı boyutlarda etkiler. Bu etki ise okurun yaşına, eğitim ve kültür seviyesine, hayallerine, izlenimlerine, içinde bulunduğu duruma ve döneme göre değişir.

İnsanlar, gerçek hayatta var olan nesneleri, olayları duyu organlarıyla algılar; bu algılama insan bilincinde çeşitli işlemlerden geçer ve bireye göre farklı şekillere, durumlara dönüşür. Böylece “imge” oluşur. Şiirde bütün imgeler, gücünü gerçeklikten alır. İmgenin oluşumunda -gerçekliğin dönüştürülmesinde- bireyin yaşadıkları, sezgileri, tasarıları, kültürü, anlayış ve algılayışındaki farklılıklar etkilidir. Aynı gerçeklik, farklı sanatçıların elinde farklı şekillere dönüşür. Böylece şiirsel gerçeklik oluşur. Günlük dil ile şiir dili arasındaki temel farklılık, gerçekliğin ifade ediliş biçimidir.

Anlam; bir dil biriminin ilettiği, uyandırdığı, düşündürdüğü, sezdirdiği, çağrıştırdığı kavram, tasarım, düşünce ve sezgidir. Her şiir, her okuyucuda farklı duygular uyandırır. Ancak belirli dönemlerde yazılmış birçok metnin ortak yönleri olduğu hissedilir, belirlenir. Bir şiirin her okunduğunda yeniden yorumlanabilmesi anlam bakımından zengin olmasına bağlıdır. 9.Sınıf Şiir Bilgisi konusunun bir başlağını da burada tamamlamış olduk.

Şiir ve Gelenek

Sanat yapıtlarında “geçmiş”le bir şekilde irtibat kurulmak zorundadır. Yönünü geleceğe doğru çizmiş bir edebiyatın geçmişten neler alabileceği şaşırtıcı bir konudur. Geçmiş; donuk, saf, temiz bir durumda yer almaz. Geçmişle ilişkiye geçen bir şair, onda kendine has bir araştırma alanı açar. Bu alandan ilerleyerek şiirinde geleneği temsil ettiğini inandığı olaylara, sözlere telmihte bulunur. Yani şiir geleneği, daha önce yaşamış şairlerin eserleriyle oluşur ve geleneği oluşturan ve devam ettiren şairler arasında biçim ve içerik açısından yakın benzerlikler görülür.

Edebiyatımızda halk şiiri ile divan şiiri geleneği yüzyıllar boyu devam etmiştir. Şairler kendilerinden önceki şairlerden etkilenmişler, aynı konu ve temada, aynı yapıda (biçim) yüzyıllar boyu şiirler yazmışlardır. Her sanat ve edebiyat hareketinde geleneğin oluşması zamana bağlıdır. Çünkü, şiirin yan anlam ve duygu değeri kazanması, çağrışım imkânlarının zenginleşmesi kısaca dönemin doğal dili üzerinde ayrı bir şiir dilinin oluşması gerekir.

Halk şiiri, Türklerin İslâmiyeti kabul etmeden önceki dönemlerde başlamış ve günümüze kadar varlığını korumuştur. Bu süreçte şairler aynı sanat anlayışını sürdürmüşlerdir. Ürünler kam, ozan, âşık, saz şairi adları verilen kişiler tarafından saz eşliğinde söylenmiştir. Divan ve halk şiirlerindeki zihniyet, yüzyıllar boyu aynı sanat anlayışının sürdürülmesi sonucu oluşmuştur. Türk edebiyatının gelişim sürecinde Tanzimat’tan sonra çeşitli edebî topluluklar kurulmuştur. Tanzimat Edebiyatı, Serveti Fünun Edebiyatı, Fecr-Î Âti Edebiyatı, Millî Edebiyat ve Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı, Beş Heceliler vb. Bu topluluklardan bazıları divan şiirinden bazıları da halk şiiri geleneğinden etkilenmişlerdir. Her edebî geleneğin bir başlangıcı, bir olgunluk devri vardır. Bir de gözden düştüğü, artık eskisi kadar önem ve değer verilmediği dönem yaşanır. Ancak hiçbir edebî gelenek yok olmaz, daha sonraki dönemleri yapı, tema, ses ve söyleyiş bakımlarından besler.

Halk Şiiri Geleneğinin Özellikleri

– Şiirler, sade bir halk Türkçesiyle söylenmiştir.

– Nazım birimi olarak dörtlük kullanılmıştır.

– Hece ölçüsü kullanılmıştır.

– Redif ve uyağa önem verilmiş, genellikle yarım kafiye kullanılmıştır.

– Aşk, doğa, tasavvuf, yiğitlik gibi konular işlenmiştir.

– Şiirler doğaçlama olarak söylenmiştir.

– Halkın içinden yetişmiş ve çoğu okuryazar olmayan sanatçılar tarafından oluşturulmuştur.

– Ortak nazım biçimleri kullanılmıştır.

Divan Şiiri Geleneğinin Özellikleri

– Aruz ölçüsü kullanılmıştır.

– Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamalar sıkça görülür.

– Nazım birimi beyittir, dörtlükle oluşturulan nazım şekilleri de vardır.

– Şiirlerde aşk, tabiat, din, tasavvuf gibi konular işlenmiştir.

– Şiirlerde konu bütünlüğüne ve bütün güzelliğine değil, beyit güzelliğine yer verilmiştir.

– Ortak nazım biçimleri kullanılmıştır.

– Mazmun denen ortak sözler kullanılmıştır.

Modern Şiir Geleneğinin Özellikleri

– Ölçünün, nazım biriminin ve kafiyenin şart olmadığı savunulmuş ve ölçüsüz, kafiyesiz şiir örnekleri verilmiştir.

– Sanatlı söyleyişin yerine, yalın ve doğal söyleyiş benimsenmiştir.

– Her türlü konu işlenmiştir.

– Serbest şiir tarzı benimsenmiştir.

– Şiirlerde sözcük dizilişi ve iç ahenk ön plandadır.

– Her şiirin, konusuyla ilgili bir adı vardır.

– Şiirde konu birliği vardır.

Şiir ve Yorum

Okurun bir metni kendi birikimlerine, özelliklerine, kültürüne, zevkine ve hayal gücüne göre anlamlandırmasına “yorum” denir. Bir şiir hakkında yorum yapabilmek için öncelikle şiirin yapısal özelliklerini, dil ve üslubunu, temasını belirlememiz gerekir. Ardından şiirin yazıldığı dönemin şartlarını ve şairin zihniyetini (edebî kişiliğini) incelemeliyiz. Bunların yanı sıra şiirin bağlı olduğu geleneğin özelliklerini de göz önünde bulundurmalıyız. En önemlisi de şiirin çok anlamlı bir metin parçası olduğunu unutmamalıyız. Şiirler çok anlamlılığını sözcüklere yüklenen yeni anlamlarla kazanır. Bu şekilde farklı yorumlanabilen, yoruma açık metinlere “açık metin” denir. Açık metinlerde duygu, düşünce, olay ayrıntılarıyla anlatılmaz, boşluklar bırakılır; okuyucu bu boşlukları kendi istek ve beklentilerine göre yorumlar. Yorumlama yapılırken şiiri meydana getiren parçalar arasında ilişki kurulur, her parçanın bütün içindeki işlevi belirlenir. Şairin açıkça söylediklerinin yardımıyla söylenmeyenler belirlenir, şairin anlatmak istediği kavranmaya çalışılır.

Şiirde Anlam

– Anlam, iletişim sırasında iletinin alıcıda uyandırdığı her türlü etkidir.

– Her anlam bir bağlamda oluşur ve farklı bağlamlarda farklı algılanabilir.

– Bir şiirin çeşitli zamanlarda, farklı kişilerce değişik yorumlanabilmesi şiirin çok anlamlılığındandır.

– Okurun bilgi, kültür seviyesi, zevk ve anlayışı, ruh hâli, yaşı, yaşadığı ortamı şiiri farklı anlamlandırmasında etkilidir.

9.Sınıf Şiir Bilgisi konusunun zor ve uzun olan ilk ana başlığı burada tamamlanmış oldu. 

Manzume ve Şiir

9.Sınıf Şiir Bilgisi konusunu Manzume ve Şiir ana başlığını da inceleyerek bitireceğiz. Dilde biri nazım (şiir) diğeri nesir (düzyazı) olmak üzere iki anlatım biçimi vardır. Nazım, ölçülü ve uyaklı anlatım biçimidir. Geleneksel olarak ölçü ve uyak, şiirin temel öğesi sayıldığı için ölçülü ve uyaklı her söze şiir denmiştir. Oysa şiirsellik salt ölçü ve uyağa dayandırılamaz. Şiir; dilin, sözcüklerin kullanımına, imgeye, şiirsel söyleme özgü bir olgudur. Manzume ise günlük konuşma dilinin ölçülü ve uyaklı söylenişidir. Bu özelliği ile her şiir bir manzumedir ancak her manzume şiir değildir.

Manzume

Ölçü ve kafiye gözetilerek nazım biçiminde, yani dizeler hâlinde yazılan metinlere “manzume” denir. Manzumelerin sanat değeri taşıyanlarına da “şiir” denir.

– Ölçülü ve uyaklı manzum parçalardır.

– Öğretici konular ve akılda kolay kalması istenen düşünceler bu nazım şekliyle yazılır.

– Estetik kaygı taşımazlar.

– Çağrışım yönü ve imgelem zayıftır.

Manzume ve Şiir Farkı

– Manzumede anlatılanlar düzyazıyla ifade edilebilirken şiirde anlatılanlar düzyazıyla ifade edilemez.

– Manzumelerde bir olay örgüsü varken şiirlerde olay örgüsü yoktur.

– Şiirde bireysellik, duygu ve çağrışım ön plandadır; manzumede toplumsal konular, yaşanmış ya da yaşanabilecek olaylar işlenir.

– Şiirde çok anlamlılık ve imge ağır basarken manzumede sözcükler genellikle gerçek anlamında kullanılır.

– Manzumeler genellikle didaktik metinlerdir.

Manzum Hikaye: Nazmın nesre yaklaştırılmasıyla ortaya çıkan bir türdür. Önemli özelliklerinden birisi metinde karşılıklı konuşmaların yer almasıdır. Bu türde, toplumu ilgilendiren olaylar işlenir. Daha çok, ders veren, eğitici, öğretici, etkileyici konular seçilir. Ölçü ve uyağa dikkat edilir. Dizelerin uzunlukları aynı olmayabilir. Anlam, alttaki dizelerde devam eder. Bu tarzı edebiyatımızda ilk kez Servet-i Fünuncular denemiştir. Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy bu türde başarılı örnekler vermişlerdir.

Şiir

Şiir dildeki anlam, ses ve ritim öğelerinden yararlanarak bir duygu, düşünce ya da olayı anlatma sanatı olarak da tanımlanabilir. İnsanoğlunun en eski ve kendine özgü anlatı türlerinden biri olması nedeniyle, bugüne kadar şiirin pek çok tanımı yapılmış ama hiçbirinin bu kavramı tam olarak açıklayamadığı görülmüştür. Bu tanımlardan en yaygını, şiiri düzyazının karşıtı olarak gösteren tanımdır. Bir başka deyişle şiir, düzyazı ile anlatılamayan duygu ve düşüncelerin ses uyumları ile, kulağa hoş gelecek biçimde oluşturulan dizelerle anlatılmasıdır.

Konularına Göre Şiir Türleri

Lirik Şiir

Akıldan çok, duygulara seslenen, insanlarda güzellik sevgisi uyandırmayı amaçlayan; aşk, ayrılık, hasret ve özlem konularını işleyen duygusal şiirlerdir. Eskiden Yunanlılarda bu tür şiirler, “lir” denen sazlarla söylendiğinden bu adı almıştır. İslamiyet öncesi Türk edebiyatında “koşuk”; divan edebiyatında “gazel”, “murabba” ve “şarkı”; halk edebiyatında ise “koşma” ve “semai” bu şiir türüne örnektir.

Epik Şiir

Kahramanlık, yiğitlik, savaş ve yurt sevgisi gibi konuların coşkulu bir anlatımla dile getirildiği şiirlerdir. Destansı özellikler gösteren bu şiirler, okuyanda coşkunluk, yiğitlik duygusu, savaşma arzusu uyandırır. Bir milletin hayatını yakından ilgilendiren ve etkileyen olaylar ile ilgili kahramanlıkları dile getiren hikaye şeklindeki şiirlerdir. Lirik şiirden sonra gelişen bir türdür. Başlangıçta bütün toplumlarda gözükür.

Pastoral Şiir

Kirve çoban yaşamının, doğa güzelliklerinin anlatıldığı şiirlerdir. Süsten, söz oyunlarından, yapmacıktan ve gösterişten uzak bir anlatımla oluşturulur. Pastoral şiirler ikiye ayrılır:

a) İdil: Bir çobanın ağzından yazılıp kır yaşamının çekiciliğini, güzelliğini anlatan, çobanlı aşkı yansıtan kısa şiirlerdir.

b) Eglog: Birkaç çobanın karşılıklı konuşmaları yoluyla oluşturulan, aşk, kır yaşamı üzerine duygu ve düşüncelerin anlatıldığı pastoral şiirlerdir.

Didaktik Şiir

Okurlara belli bir düşünceyi aşılamak ya da belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, ahlaki bir ders ortaya koymak amacıyla öğretici nitelikte yazılan şiirlerdir. Duygu yönü zayıf olduğundan kuru ve sade bir anlatımı vardır. Duygu ve hislerden çok, düşünce yönü ağır basar. Hayvanların kişileştirilmesi ve konuşturulmasına dayanan fabllar didaktik şiir türünün en güzel örnekleridir.

Satirik Şiir

Toplumsal yaşamda aksayan yönleri, düzensizlikleri, insanların çeşitli konulardaki zayıflıklarını zekice, ince bir alaysama ile eleştiren şiirlerdir. Bu tür şiirler; halk edebiyatında “taşlama”, divan edebiyatında “hiciv”, Batı edebiyatında “satir” adını alır.

Dramatik Şiir

Manzum biçimde yazılmış olan tiyatro yapıtları, dramatik şiirlerdir. Konularına göre; tragedya, komedya ve dram olmak üzere üçe ayrılır. Karşılıklı konuşma şeklinde yazılır.


Sevgili öğrencilerim; 9.Sınıf Şiir Bilgisi konu anlatımı şimdilik bu kadar. 9.Sınıf Şiir Bilgisi konusu hakkında tüm yanlış ve eksiklikleri lütfen iletişim formu ile bize bildirin. Şimdiden iyi çalışmalar. Bu konu ile ilgili test mi çözmek istiyorsunuz. Neden Türkçeci Mobil Uygulamasını denemiyorsunuz?

Türkçeci mobil uygulaması hakkında daha geniş bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.

Yazıyı Değerlendir
[Toplam: 0 Ortalama: 0]

Bir yanıt yazın