9. Sınıf Öğretici Metinler Dersi Konu Anlatımı
Bu dersimizde; 9.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatının temel konularından biri olan olan 9.Öğretici Metinler konusunu inceleyeceğiz. Bu konunun tam olarak anlaşılabilmesi ve sınavlarda başarılı olabilmek için yaklaşık sadece 3 saatinizi teorik çalışmaya ayırmanızı öneriyorum. Bu başlık altında yapılacak inceleme sonunda birçok yeni tanımla tanışmış olacaksınız.
Tüm 9.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı derslerimize bu linkten ulaşabilirsiniz.
Sitemizde yer alan 9.Sınıf Öğretici Metinler konusu ile ilgili olarak dikkat etmeniz gereken bir husus şudur ki aşağıda yer alan kavram bağlamı sizin mevcut ders müfredatından farklı olsa da ancak sitemizin anlatımımız daha kapsayıcı olduğunu göreceksiniz.
Bu konu anlatımımız tamamlandığında 9.Sınıf Öğretici Metinler konusu ile ilgili olarak aşağıda yer alan sorulara cevap bulmanız hedeflenmektedir:
- Öğretici metin nedir? Öğretici metin türleri nelerdir?
- Öğretici metinlerin özellikleri nelerdir? Öğretici metinler arasında yer alan yazı türleri nelerdir?
- Öğretici metinlerden hareketle metnin oluşmasına imkân sağlayan zihniyet nasıl belirlenir?
- Öğretici metinlerin yapısı nasıl çözümlenir?
- Öğretici metinlerde ana ve yardımcı düşünceyi bulmanın yolları nelerdir?
- Öğretici metinlerin dil ve anlatım özellikleri nasıl açıklanır? Pratik yolları nelerdir?
- Öğretici metinlerde gelenekle ilişki nasıl belirlenir?
- Öğretici metinlerin anlamıyla ilgili nasıl çıkarımda bulunabilirsiniz ve bu metinler nasıl yorumlanır?
- Metinlerde yazar ile metin arasındaki ilişki nasıl sorgulanır?
- Öğretici metinlerin benzerlikleri ve farklı yönleri nelerdir?
9.Sınıf Öğretici Metinler dersi konu anlatımı aşağıda yer kavram bağlamı ve başlıklarda incelenecektir. Dilerseniz, bu dersimizi word’e ya da pdf’e aktararak çalışma kağıdı olarak da kullanabilirsiniz.
Öğretici metinlerin ne olduğu ve sınıflandırmaları ile 9.Sınıf Öğretici Metinler dersine başlayalım.
Öğretici Metinler
Öğretici metinler, bilgi verme amacıyla düzenlenir. Bunlarla sağlanan iletişimin amacı, bilinmeyen bir konuyu açıklamak; bir yer ve olay hakkında bilgi vermek; bir düşünceyi, duyguyu, görüşü bildirmektir. Bu metinler, ele aldığı konuya göre çeşitli türlere ayrılır. Bu türlerin hepsinin konuyu ele alış biçimi j ve üslubu farklılık gösterir. Günlük hayatın gerçeklerini, tarihî olayları, felsefi düşünceleri bilimsel gerçekleri ifade eden metinler de bu gruba girer.
Bu bilgilerden hareketle 9.Sınıf Öğretici Metinler yukarıda da yer aldığı gibi şu şekilde gruplandırabilinir:
Tarihi Metinler
Tarih olaylarının ele alındığı, anlatıldığı metinlerdir. Başka bir deyişle geçmişe ışık tutmaya yarayan ve belgeye dayanan metinlerdir. Bu metinlerde yazar, olayları belgeler ışığında yorumlar.
Felsefi Metinler
Felsefî konuları ve felsefenin varlık, bilgi, değer gibi konularını ele alan metinlerdir. Felsefe sözcüğü, sevgi anlamına gelen Yunanca “philia” sözcüğüyle, bilgi anlamına gelen Yunanca “sophia” sözcüğünden meydana gelmiştir. I Dolayısıyla felsefe “bilgi sevgisi” demektir. Felsefenin üç temel problemi olan varlık, bilgi, değer konularında felsefî dikkatle kaleme alınmış metinlere felsefî metin denir.
Bilimsel Metinler
Bilimsel araştırmaları açık ve kesin bir dille, delillere dayandırarak anlatan metinlerdir. Bu yazılarda açıklık ve kesinlik önemlidir. Alanında gerekli donanıma sahip kimseler tarafından kolayca anlaşılacak şekilde yazılır. Bu yazıların en önemli amacı bilimsel iletişimi gerçekleştirmektir.
Gazete Çevresinde Gelişen Metinler
Gazetenin ortaya çıkmasıyla birlikte gazetelerde yayımlanmaya başlanan belirli metin türleri de gelişmiştir. Makale, deneme, sohbet, fıkra, eleştiri, röportaj gibi türler, gazete çevresinde oluşan metinlerdir.
Kişisel Hayatı Konu Alan Metinler
Yazarın yaşamını yansıtan veya yaşamından beslenen metinler bu gruba girer. Hatıra (anı), gezi yazısı, biyografi (yaşamöyküsü), mektup, günlük gibi kişisel hayatla ilgili olan metinlerdir.
Öğretici Metinleri İnceleme Yöntemi
Metin ve Zihniyet
9.Sınıf Öğretici Metinler için bir önceki konumuzda, “zihniyetin, bir dönemdeki siyasî, sosyal, kültürel, askerî, ticarî, ekonomik, dinî, adlî unsurların, eğitim etkinliklerinin, inanışların, gelenek ve göreneklerin bir araya gelerek oluşturduğu ortam ve zevk bütünü olduğunu öğrenmiştik. Her metin, yazıldığı dönemin sosyal, ekonomik, siyasî yapısını, sanat anlayışını yansıtır. Öğretici metin yazarları da edebî metin yazarları gibi, dönemlerinin zevk, anlayış ve problemlerine kayıtsız kalamaz. Dönemlerinin anlayışlarını, bütünü içinde kendi tercihlerine göre metinlerinde ortaya koyarlar. Ayrıca birçok okuyucunun, kabul ettiği veya karşı olduğu değerler dünyasını da metinlerini oluştururken göz ardı etmezler. Dönemin zihniyeti, metne değişik şekillerde yansır. Metnin yazıldığı dönemdeki çeşitli anlayışlar kendine özgü zihniyete zemin hazırlar. Dönemin getirdikleri, sosyal şartlar ve kişisel özellikler iç içe girerek metinde bütünleşir. Böyle- ce eser, metni oluşturan kişinin ve döneminin damgasını taşır. Watch UK online porn https://mat6tube.com/ Diana Dali, Patty Michova, Alina Henessy, Kira Queen etc.
Öğretici metinler; toplum, kültür ve sanat hayatıyla ilgili düşüncelerin dile getirildiği, okuyucunun bu konularda bilgilendirilmeye çalışıldığı metinlerdir. Bu nedenle bu metinler aynı zamanda yazıldığı dönemin bu konulara bakış açısını da yansıtan belgelerdir. Bu metinlerde ele alınan konular, kullanılan dilin özellikleri, seçilen sözcükler, tutum ve davranışlar da dönemin zihniyetini yansıtan öğelerdir.
Metin ve Yapı (Plan)
Öğretici metinlerin yazılış amaçları, hedef kitleleri, başvurulan iletişim aracı, oluştukları bağlam metnin yapısını da belirler.
Metnin yapısı, kendi içinde anlam bütünlüğü olan birimlerin bir düzene bağlı olarak birleşmesi sonucu oluşur. Bu birimler paragraflardır. Ayrıca paragraflar da kendi içinde anlam birliğine sahip cümle kümelerinden oluşur. Başka bir deyişle anlatılmak istenileni en iyi ifade etme düşüncesi; güzel ve etkili söyleme kaygısı yapıyı oluşturur. Yapı ve anlam bir bütündür. Metnin yazıldığı bağlam ve birimler arasında kurulan ilişki ağı son derece önemlidir. Öğretici metinler değerlendirilirken metni oluşturan birimler arasındaki ilişki ağının yanında anlatımla ilgili özellikler üzerinde durmak gerekir. Çünkü yapının tutarlı olmasında, parçalar arasındaki ilişki ağı kadar, söylemek istenilenin açık ve kesin olarak ifade edilmesi de etkilidir, içerik ve yapı, birbirini bütünleyen öğeler olarak ana düşüncenin oluşumunu sağlar.
Öğretici metinler, yapı bakımından giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan bir bütünlük gösterir. Bu bütünlüğe bağlı olarak bir eseri yapı bakımından incelerken metnin yazılış amacı, amaca uygun anlatım biçimi, hedeflenen okuyucu kitlesi, yapıyı meydana getiren birimlerin bağlanışı ve sıralanışı gibi özellikler üzerinde de durulur.
Metin ve Ana Düşünce
Okuyucuya bilgi vermek amacıyla kaleme alınan öğretici metinlerde anlatılmak istenen düşüncenin açık ve anlaşılır olması gerekmektedir. Bu tarz metinlerde, metnin tamamının iletmek istediği bir düşünce söz konusudur. İşte, metnin tamamının iletmek istediği bu düşüncenin en kısa ve yoğun ifadesine “ana düşünce” adı verilir.
Bir bakıma metni meydana getiren birimler (cümleler ve paragraflar) ana düşünce etrafında birleşir. Yani ana düşünce, “metnin yazılış amacı”dır en kısa ifadeyle. Öğretici metinlerde yazarlar, ele aldıkları konu hakkındaki düşüncelerini, duygularını, deneyimlerini ve önerilerini, kendilerine özgü, anlaşılır bir anlatımla okuyucuya sunar. Bu bakımdan sunulan duygunun, düşüncenin, deneyimin ve önerinin özü değişmez. Dolayısıyla öğretici metinler, her okuyucu tarafından aynı şekilde anlaşılan bir nitelik sergiler.
Örneğin tarihî metinlerde ana düşünce, geçmişteki olayları ve gelişmeleri belgeler ışığında okuyucuya aktarmaktır. Okuyucu bu tür metinlerde anlatılanları, ana düşünce çevresinde değerlendirir. Felsefî metinlerde bir kavram veya düşünce sistemini algılar. Bilimsel metinlerde bilgiyi elde eder. Makalede ileri sürülen düşünceyi kavrar, yazarın tespitlerini ve önerilerini öğrenir. Denemede, üzerinde durulan düşüncenin farklı boyutlarıyla karşılaşma olanağı bulur. Yazarın bireysel duygu ve düşüncelerinden çıkarımda bulunur. Sohbet ve röportajda da konuşanların düşüncelerini görür. Kişisel hayatı konu alan metin türlerinde ise ana düşünce yazarın deneyimlerinin sonucudur. Bu örneklerden hareketle, öğretici metinlerde ana düşüncenin metnin özelliğine göre değiştiğini söyleyebiliriz.
Ayrıca ana düşünce ile metnin kaleme alındığı dönem arasında da bir ilişki söz konusudur. Metnin kaleme alındığı dönemin sosyal ve siyasal yapısı, tartışılan sanat anlayışları ana düşüncenin oluşmasında etkili olur.
Metin, Dil ve Anlatım
Öğretici metinlerde, sözcükler ve cümleler ilk adamlarıyla metinde yer alır. Bu da metnin açık ve anlaşılır olmasını sağlar. Bununla birlikte bu metinlerde metnin dili, anlatılmak istenen düşünceye, anlatım t<üne ve hitap edilen okuyucuya göre değişiklik gösterir.
Doğal güzellikleri anlatan bir gezi yazısı ile Türk edebiyatıyla Batı edebiyatını ele alan bir makalenin dili arasında büyük farklar vardır. Tarihî bir olayı ele alan bir bilimsel yazı ile ayrılık konusunu işleyen deneme arasında da dil bakımından farklılıklar söz konusudur.
Metnin dili, anlatım türüne göre farklılıklar gösterir. Bir söyleşide kullanılan dil ile bir makalede kullanılan dil arasında da farklılıklar bulunur. Bir felsefe metninin dili ile kişisel hayatı konu alan metinlerin dili de birbirinden farklıdır. Metin dilindeki farklılıklar okuyucunun ve hitap edilen kimsenin durumuna göre değişmektedir. Örneğin çocuklar için yazılan bir metnin dili ile üniversite öğrencileri için /azılan bir metnin dili de birbirinden farklıdır.
Öğretici metinlerde yazarlar, ele aldıkları konuyu gündelik yaşamla ilişkilendirerek sunarlar. Bu ilişkilendirmenin olduğu metinlerde günlük dil kullanılır. Felsefî, bilimsel, eleştirel metinlerde ise ilgili alanlara ait terim ve kavramlar kullanılır. Terimler tek anlamlı sözcükler olduğundan, duygusal ve çağrışıma dayalı anlam zenginliğine sahip değildir.
Öğretici metinlerde dil ve anlatım, yazarının bulunduğu duruma ve konuma göre de farklılık gösterir. Aynı manzaraya farklı açılardan baktığımızda aynı şeyi göremeyiz. Farklılık bulunduğumuz yerden kaynaklanmaktadır.
Öğretici metinlerde ifadenin açık ve anlaşılır olması önemlidir. Bu, öğretici metinlerin kendi içindeki anlatım türlerine göre de değişiklik gösterir. Makale, tarih, felsefe ve bilimsel metinlerde, bilim alanına ait terim ve kavramlar dışında, anlatımın son derece açık olması gerekir. Deneme, sohbet, fıkra ve kişisel hayatı konu alan metinlerde ise yazarların dili bireysel bir nitelikte kullandıkları da görülür.
Metin ve Gelenek
Her kuşak, kendi döneminin zevk, anlayış, düşünce, görgü, bilgi birikimi ve duyarlılığından yararlanır. Edebiyat alanında da durum aynıdır. Edebiyatın bütün alanlarında (şiir, roman, öykü, tiyatro, deneme vb.) öncü olanların sonrakiler üzerinde etkisi vardır. Bu etki, dönemin koşullarına göre dönüşerek ve gelişerek devam ettiğinden gelenekteki sürekliliği sağlar. Türk edebiyatında nesir türü, Tanzimat Dönemi Edebiyatı’ndan sonra gelişmeye başlar. Daha öncesinde Türk edebiyatında Batılı anlamda bir nesir geleneği yoktur. Makale, deneme, gazete türündeki yazılar, Batı edebiyatı örnek alınarak kaleme alınmış ve günümüze kadar kendi geleneğini oluşturarak sürmüştür. Felsefi, bilimsel, gazete çevresinde gelişen ve kişisel hayatı konu alan metinler yapı, tema, dil ve anlatım gibi özelliklerde tarihî akış içinde kendi geleneklerini oluşturur. Ancak her dönemde, var olan birikime yeni öğeler ve değerler katıldığından gelenekte bir zenginleşme söz konusu olur. Bu durum her metnin yapı, tema, dil ve anlatım bakımlarından aynı türde yazılmış metinlerden yararlanılarak ortaya konduğunun da bir göstergesidir.
Metin ve Anlam
Öğretici metinlerde yazar, metni oluştururken sözcükleri genellikle herkesçe bilinen anlamlarından yararlanarak kullanır. Bu metinlerde anlatılanlar; gerçek hayattaki nesnelerle, varlıklarla, durumlarla, olaylarla ve olgularla sıkı bir ilişki içindedir. Hayal gücünden hemen hemen hiç yararlanılmaz. Genellikle mantık ölçüleri içinde gelişen ve açıklamaya dayanan anlatım biçimi söz konusudur. Çünkü bu metinlerde “anlam”ı, doğrudan ve kestirme bir söylemle anlatmak esastır. Dil, daha çok göndergesel işleviyle kullanılır. Bunun için de öğretici metinlerde kullanılan dil, duygusal ve çağrışıma dayalı değildir. Bu tür metinlerde anlam zenginliği bulunmaz. Metinler, okuduğunu anlayabilen herkese aynı şeyleri anlattığından, yoruma kapalıdır.
Ancak öne sürülen düşüncelerin ya da anlatılanların, yanlışlığı ve doğruluğu tartışılabilir. Yani öğretici metinlerde anlam, okuyucu, mekân ve zamana göre değişmez. Bu bilgilerden hareketle “İyi bir edebî metin birden çok anlama ve yorumlamaya açık olan metindir. İyi bir öğretici metin ise yazarın anlatmak istediği anlamı yorumlamaya meydan vermeden ileten metindir.” diyebiliriz.
Metin ve Yazar
Öğretici metinler de edebî metinler gibi, yazarından izler taşır. Yazarın bilgi birikimi, deneyimleri, yaşama bakış açısı, dünya görüşü metne bir şekilde siner. Metnin dili, metni oluşturulduğu döneme bağladığı gibi yazarın iç dünyasına da bağlar. Yani metnin dili ve anlatım biçimi ile yazar arasında bir ilişki olduğu açıktır. Her yazar, kendi döneminin kültür ve bilgi birikiminden hareketle ele aldığı sorunlar üzerinde durur ve bunları metnine yansıtır.
Öğretici metinlerde bilginin aktarılması ve yorumlanması esastır. Bu aktarım ve yorumlama yazar tarafından gerçekleştirilir. Çünkü bu metinlerde amaç, öğretmek ve aydınlatmaktır. Yazar da bu iletişimde öğretici ve aydınlatıcı durumundadır. Bütün bunlar öğretici metinlerin dönemleri ve yazarlarıyla ilişkisini gözler önüne serer. Zaten öğretici metinlerin zamana, mekâna ve kişiye göre değişmeyen bir anlamı vardır. Bu anlam da o metnin yazarının işlediği konu hakkındaki düşüncesidir. Sanat metinleriyle öğretici metinleri birbirinden ayıran temel farklılık buradan kaynaklanır.
Metin ve Yorum
Öğretici metinler, kendi içerisinde tamamlanmış bütün olarak okurun karşısına çıkar. Bu metinler; bilgi ve haber vermek, ikna etmek, uyarmak, düşündürmek, yönlendirmek tanıtmak gibi amaçlarla yazılmıştır. Bu amaçlardan biri çevresinde oluşturulmuş her metin, bir ana düşünceyi ifade eder. Okur bu metinleri, yapı, ana düşünce ve anlatım çevresinde yorumlar.
Yazar; bilgi vermek, ikna etmek, uyarmak, düşündürmek, yönlendirmek ve tanıtmak amacını, bir metnin ölçüleri içinde açıkça ifade eder. Okur da aldığı bilgiyi, uyarıyı, düşünceyi, yönlendirmeyi ve tanıtmayı bulduğu anlamla ve amaçla ilişkilendirerek bir yoruma ulaşır.
Yazıldıkları dönemin sosyal, siyasal ve kültürel hayatının özelliklerini yansıtan bu metinlerde, dönemin havasını yansıtan sözcük, sözcük grubu ve anlatım özelliklerine de yer verilir. Öğretici metinlerin büyük bir kısmı güncel olduğundan, okur, bu metinleri, yazıldıkları dönemin anlatım özelliklerini göz önünde bulundurarak yorumlar. Örneğin Nurullah Ataç’ın eleştirilerini veya denemelerini 1940 lı veya 1950’li yılların sosyal ve kültürel hayatını düşünerek yorumlamak gerekir. Yine günümüz yazarlarından birinin köşe yazısı da günümüzün zihniyeti göz önüne alınarak yorumlanmalıdır.
Öğretici Metinleri Okuma
Öğretici Metinleri Okuma; 9.Sınıf Öğretici Metinler dersinin 3. ana başlığı olup bu konuyu detaylandıralım. Öğretici metinlerin, bir konuyu herkesin anlayacağı bir dil ve doğrudan bir anlatımla aktaran metinler olduğunu daha önce öğrenmiştik. Bu metinlerde amaç konunun açıklanması, konuyla ilgili bilginin öğretilmesidir. Bu amaç yazarın, sözcükleri gündelik dildeki anlamlarıyla kullanmasını zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla bu metinlerde yazar, kendine özgü bir anlatım oluşturmaktan çok, açıklamaya dayalı rahatlıkla anlaşılabilen bir anlatım biçimi kullanır. Metinlerin konusu gerçek varlıklar, nesnelerle ilgili olduğu için, yazıda düş dünyasına pek yer verilmez.
Öğretici metinleri hiçbir soru sormadan, hiçbir amaç gütmeden dümdüz okumak, o yazıda anlatılanları yeterince anlamayı engelleyebilir. Bu yüzden bir metni anlayarak okumak için, “Bu metnin konusu nedir?”, “Bu metinde yazarın okura iletmek istediği ne olabilir?” gibi sorular sormak gerekir. Ancak bu tür bir okumayla metni daha iyi anlar ve değerlendirebiliriz. Bunun için öğretici metinleri anlayarak okumada “işlenen konunun bulunması”, “yazarın iletisinin belirlenmesi”, “metnin dil ve anlatım özelliklerinin incelenmesi” dikkat edilmesi gereken özellikler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şimdi de bu bilgilerden hareketle öğretici metinleri okuma ile sanatsal metinleri okumanın farklılıklarını ortaya koyalım:
Öğretici Metinler
– Okuru bilgilendirmek amacıyla yazılır.
– Kurmaca değildir, gerçekler dile getirilir.
– Gerçeklik ön plandadır.
– Açıklayıcı anlatım türüyle kaleme alınır.
– Açık ve sade bir dille yazılır, üslup kaygısı yoktur.
– Sanatsal kaygı yoktur.
– Dil, göndergesel işlevde kullanılır.
Sanatsal Metinler
– Okuyucuya estetik zevk vermek amacıyla yazılır.
– Bilgilendirme amacı yoktur.
– Okuyucuda merak uyandırır.
– Dil sanatsaldır, üslup kaygısı vardır.
– Öyküleyici ve betimleyici anlatım türüyle kaleme alınır.
– Kişi, zaman, mekân, olay öğeleri değiştirilebilir.
– Olaylar gerçek ya da kurmaca olabilir.
– Hayallere ve mecaz anlatımlara yer verilir.
– Sanatlı ve mecazlı bir dil kullanılır.
– Dil, ağırlıklı olarak şiirsel işlevde kullanılır.
Öğretici Metin Örneklerini İnceleme ve Karşılaştırma
9.Sınıf Öğretici Metinler dersimizin son başlığı; Öğretici metin örneklerinin incelenmesi ve karşılaştırılması olup bu başlık altındaki inceleme ve değerlendirmeleri dikkatlice okumanızı öneriyorum. Özellikle öğretici metinler arasındaki benzer ve farklılıklar sınavlarda karşınıza çıkabilecek önemdedir.
Tarihi Metinler
Tarih; toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyeti inceleyen bilimdir. İnsanların, geçmişte yaşananları öğrenme ve bunlardan ders çıkararak geçmişte yapılan yanlışlara düşmeme istekleri, tarih biliminin doğmasında etkili olmuştur.
Tarih bilimi; olayları belgelere dayalı olarak anlatır. Tarihî belgelerden hareketle oluşturulan, öğretici metinlere de tarihî metin denir. Belgelere dayalı bir anlatım söz konusu olduğundan tarihî metinlerde yorum ya da izlenimler değil, nesnel bilgiler aktarılır. Bu metinlerde bilgiyi aktarmak amaçlandığından, yalın ve duru bir anlatıma başvurulur.
Tarihî metinlerle tarihî bir olayı ele alan edebî metinler (roman, öykü, tiyatro vb.) karıştırılmamalıdır. Çünkü edebî metinler kurmaca şeklinde oluşturulurken tarihî metinler ise belge niteliği taşır ve nesnel verilere bağlı olarak oluşturulur. Bu durumda tarihî bir olayı ele alan roman ve öyküler tarihî metin değil, sanatsal metindir. Bu metinlerde amaç öğretmek, nesnel bilgi vermek değil; okura estetik zevk duyurmaktır.
Felsefi Metinler
Felsefe insanın yaşamını, değerlerini ve amaçlarını sorgulayan, bu alanda insan yaşamının ve eylemlerinin kendilerine dayanacağı genel ilkelerin bilgisidir. Araştırmaya ve eleştirel bir tavra dayanan bir düşünce sistemidir. Dolayısıyla felsefe, kendisine veri olarak aldığı her türlü malzemeyi aklın eleştirici süzgecinden geçirir.
Felsefî metinler, felsefe konularını ve sorunlarını işleyen ve irdeleyen metinlerdir. Bilimsel metinler, terimler kullanarak bilimsel buluş ve gerçeklikleri konu alırlar. Felsefî metinlerde ise asıl olan kavramlardır. Düşünce, kavramlar kullanılarak ifade edilir. Felsefenin üç temel sorunu (varlık, bilgi, değer) vardır. Felsefî metinler bu sorunları irdeler, bunlarla ilgili düşünce ve değerlendirmeleri ortaya koyarlar. Yani bu metinlerde felsefî kavramlar son derece önemlidir. Düşüncenin gelişmesi ve insanın kendisini bir problem olarak ele alması ve yukarıda sözü edilen alanlarda sorular sorup cevaplar araması felsefî metinlerin ortaya çıkış sebebidir.
Bilimsel Metinler
Bilimsel buluşları ve gelişmeleri okura iletmek için yazılan metinlerdir. Açıklık ve kesinliğin önemsendiği bu metinler alanında gerekli donanıma sahip kişilerce kısa, öz ve rahatlıkla anlaşılabilir tarzda yazılır. Bu yazıların en önemli amacı bilimsel iletişimi gerçekleştirmektir. Bu metinlerde, gerekli ön hazırlık yapıldıktan sonra araştırmalar sonucundaki bulgular kaleme alınır. Bilimsel metni kaleme alanlar alanında uzman kişilerdir. Bilimsel metinler; bilimsel makale, tarama, değerlendirme yazıları, konferans raporları, toplantı özetleri olarak gruplandırılabilir.
Bu metinler “başlık, özet, giriş, asıl metin, sonuç ve tartışma” bölümlerinden oluşur. Nesnel bir anlatım benimsendiğinden, kişisel düşünceler ve yorumlar anlatıma katılmaz. Bu yüzden bu metinler çok anlamlılığa kapalıdır. Ortaya konan düşünceler sağlam kaynaklara dayandırılır ve bu kaynaklar yazının sonunda belirtilir. Açık, anlaşılır bir dilin yanı sıra terimsel bir söylem kullanılan bu metinlerde dilin göndergesel işlevi öne çıkar.
Gazete Çevresinde Gelişen Metin Türleri
Gazete, haber, bilgi, bulmaca ve reklam içeren, genellikle düşük maliyetli kâğıt kullanılarak basılan ve dağıtımı yapılan bir yayın olup halka güncel olaylara ilişkin bilgi verme amacı taşıyan yazılı basın aracıdır. Genellikle günlük ya da haftalık olarak yayımlanan gazetelerde, haberlerin yanı sıra toplumsal eğilimler ve siyasal gelişmelerle ilgili yorumlar da bulunur.
Roma Senatosu’nca MÖ 59’da çıkarılıp imparatorluğun değişik köşelerine dağıtılan Açta Diurna’nın tarihteki ilk gazete olduğu kabul edilir. Matbaanın icadına kadar dünyanın değişik yerlerinde gazeteler çıkarılmışsa da gazetenin asıl gelişimi 15. yüzyılda matbaanın icadıyla olmuştur.
Ülkemizde yayımlanan ilk Türkçe gazete 1831 ’de çıkan resmî gazete Takvim-i Vekayidir. Daha sonra 1840’ta, yarı resmî gazete olan Ceride-i Havadis yayın hayatına başlar. Bu resmî, yarı resmî gazetelerde zaman zaman yabancı dilde yayımlanan gazetelerden yapılan çeviriler yayımlanır; böylece Batı’dan haberler, bilgiler verilirdi.
Türkçe özel gazeteler ise 1860’tan sonra çıkmaya başlamıştır. İlki, Agâh Efendi ile Şinasi’nin 1860’ta çıkardıkları Tercüman-ı Ahvâl’dir. İlk edebî tefrika da burada yayımlanır. Bu, Şinasi’nin “Şair Evlenmesi” adlı oyunudur. Gerçekte, o dönemde hemen bütün yazarlar, ilk edebî yazılarını gazetelerde yayımlamıştır. Bu nedenle Tanzimat Dönemi’nde gazetecilik, edebî açıdan çok büyük önem taşır. Tanzimat Edebiyatı’nın yazarları, edebî eserlerinin çoğunu gazetelerde yayımlamakla kalmamış; kendileri de gazete çıkarmışlardır. Örneğin ikinci özel gazete olan Tasvir-i Efkâr’ı 1862’de Şinasi çıkarmıştır.
Tarihi süreç içinde gazetelerde toplumu; bilimsel, siyasal, sanatsal ya da sosyal bir konu üzerinde düşündürmeyi, tartıştırmayı, bu yolla gerçeklere ulaştırmayı, amaçlayan yazılar yayımlanmıştır. Bu yazılar, içerik ve üslubuna göre zamanla bazı metin türlerinin (makale, deneme, sohbet, fıkra, eleştiri, röportaj) gelişmesine olanak sağlamıştır.
Makale
Bir gerçeği açıklamak, bir konuda görüş ve düşünceler öne sürmek ya da bir tezi savunmak, desteklemek için yazılan bilimsel yazılardır. Bu yazılarda amaç bilgi aktarmak ya da görüşlerine okuyucuyu inandırmak olduğundan açık, anlaşılır, ciddi bir dil kullanılır. Makalede konu sınırlaması yoktur. Bir düşünce, toplumsal bir olay, bilimsel bir gerçek, söz sanatları, plastik sanatlar, makalenin konusu olabilir. Makaleler bir tezi savunma yazılarıdır. Bu nedenle yapısı, ortaya atılan bir görüş ve bu görüşü destekleyecek düşüncelerle örülür. Okura konunun önemini kavratabilmek için örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme gibi nesnel verilerden yararlanılır.
Makaleler giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur. Makalenin giriş bölümünde konunun ne olduğu açıklanır, gelişme bölümünde konu ile ilgili görüşler ya da bilgiler delilleriyle ortaya konur, sonuç bölümünde ise tüm anlatılanlarla ilgili bir değerlendirme yapılır.
Edebiyatımızda Bazı Önemli Edebî Makaleler
Namık Kemal, Lisan-ı Osmanî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazatı Şamildir (Tasvir-i Efkâr, 1866) adlı makalesinde yapaylığı, gerçeğe dayanmaması nedeniyle divan edebiyatını eleştirir. Türk edebiyatının yeniden düzenlenmesi gerektiğini öne sürer. Bunun da yazı dilinin konuşma diline en kısa sürede dönüştürülmesiyle olabileceğini belirtir. Ayrıca edebiyatın bir ulusun devamının güvencesi olduğunu öne sürerek edebiyatta toplumsal yarar arama ilkesini ortaya koyar.
Ziya Paşa, ünlü Şiir ve İnşa makalesinde divan edebiyatının ulusal bir edebiyat olmadığını, çağdaş Türk edebiyatının Halk edebiyatına dayanılarak kurulabileceğini ileri sürer. Halkın düzeyinin ve ifade biçiminin esas alınması gerektiğini savunur.
Hüseyin Cahit Yalçın’ın, Fransız İhtilali’ni konu alan Edebiyat ve Hukuk başlıklı çeviri makalesi, Servet-i Fünun dergisinin kapanmasına yol açmıştır. Ömer Seyfettin, “Genç Kalemler” dergisinde yayımladığı Yeni Lisan adlı ünlü makalesinde, dilin yalınlaştırılarak yabancı dillerin etkisinden kurtarılması ve yazı dilinin konuşma diline yaklaştırılması gerektiği düşüncesini ortaya koymuştur.
Deneme
Sanatçının, bir konu üzerinde kanıtlama amacı gütmeden, kendi kendisiyle konuşuyormuş gibi içten bir üslupla kaleme aldığı yazılardır. Dünya edebiyatında bu türün kurucusu ve en tanınmış ismi Denemeler adlı yapıtıyla Montaigne’dir. Bu türün en büyük ustası Montaigne kitabının ön sözünde özetle şöyle demektedir: “Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Bu kitapta size asla bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi ya da yargılamanızı istemiyorum.” Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere, deneme, iddialı olmayan, ka- : nıtlama kaygısı taşımayan; genel anlamda insan doğallığına dayanan bir tür- ‘ dür. Türk edebiyatında bu tür, Tanzimat sonrasında karşımıza çıkar. Ancak asıl gelişmesini Cumhuriyet Dönemi’nde gerçekleştirir.
Bizde deneme türünde pek çok ürün verilmiştir. Bu tür içine koyabileceğimiz ürünler, genellikle değişik zamanlarda çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazıların bir araya getirilip kitaplaşmış şekilleridir. Bu yapıtlarda yer alan yazıların bir kısmı sohbet, fıkra, inceleme, eleştiri olarak da karşımıza çıkmaktadır. O bakımdan bu tür yapıtlarda kesin sınıflandırma ve sınırlan-dırmalar yapılamamaktadır. Türk edebiyatında Ahmet Haşim’in Bize Göre, I Gurebahane-i Laklakandaki bazı yazıları; Ahmet Rasim, Refik Halit Karay ve Falih Rıfkı Atay’ın pek çok yazısı bu türün ilk örnekleri arasında sayılabilir. Cumhuriyet Dönemi’nde bazı sanatçılar deneme türünde yoğunlaşmış ve salt denemelerden oluşan yapıtlar yazmışlardır. Nurullah Ataç bu türün edebiyatımızdaki en başarılı örneklerini ortaya koymuş ve en önemli temsilcisi olarak tanınmıştır. Sabahattin Eyüboğlu, Suut Kemal Yetkin, Mehmet Kaplan, Salah Birsel de bu türde başarılı yapıtlar yazmışlardır.
Fıkra
Yaşamın içinden herhangi bir konunun -daha çok; güncel, sosyal, siyasal ve kültürel olayların- sanatçının penceresinden görüldüğü şekliyle yazıldığı ve kanıtlama zorunluluğu olmayan, günübirlik, kısa, nükteli yazılardır. Bu yazılarda, konu derinlemesine ele alınmaz ancak konunun can alıcı noktasına parmak basılır. Konu yüzeysel ama ustalıkla ele alınıp okuyucuların düşünmeleri sağlanır. Fıkrada, ele alınan konu hakkında bilgi vermek değil, okuru, o konu hakkında düşündürmek önemlidir.
Fıkra, gazetelerdeki köşe yazılarındandır. Her gün aynı köşe ya da sütunda yayımlanır. Siyasal, ekonomik, eğitim… gibi günlük toplumsal konular ayrıntıya girilmeden kısaca işlenir. Yazar anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir. Bilimselden çok kişisel görüşünü açıklar, okuyucusunu kendisi gibi düşündürme kaygısı yoktur.
Türk edebiyatında fıkra yazarlığı, Şinasi’nin 1860 yılında Agâh Efendi ile birlikte çıkardıkları Tercüman-ı Ahval gazetesindeki yazılarıyla başlamıştır. Edebiyatımızda özellikle Ahmet Rasim fıkralarıyla tanınır.
Eleştiri
Sanat, edebiyat ya da düşünce yapıtlarının içeriği ile bu içeriğin işlenişini, değerli ve değersiz yönlerini ortaya koyan metinlerdir. Bir yapıtın; olumlu- olumsuz, iyi-kötü, güzel-çirkin yönlerinin ortaya konduğu yazılardır. Bu yazıları kaleme alan sanatçıya eleştirmen denir. Eleştirmen, bir yapıtı inceler, tanıtır, onlar hakkında okuyucuyu bilgilendirir ya da yapıtla ilgili görüşler ileri sürer ve bunları kanıtlar. Bir kimsenin kendi eleştirisini yazarken ortaya koyduğu esere “otokritik” veya “öz eleştiri” denir.
Eleştiri, yöntem ve nitelik bakımından ikiye ayrılır:
1) İzlenimsel (Öznel) Eleştiri: Edebî eserlerin okuyucu üzerinde bıraktığı etkilerden, izlenimlerden yola çıkılarak yapılan eleştirilere “izlenimci eleştiri” denir. İlkelerini Anatole France’ın belirlediği ve eleştirmenin bir eseri kendi zevk, algılama, değer ölçülerine göre incelediği eleştiri türüdür. Bu tür eleştirilerde öznel, kişisel yargılar ağırlıktadır. Bu nedenle günümüzde izlenimsel eleştiri edebiyat dünyasında pek rağbet görmez.
2) Bilimsel (Nesnel) Eleştiri: Bu tür eleştiride, her yapıtın değerlendirilmesinde kullanılabilecek belli ölçütler vardır. Eleştirmen mümkün olduğunca kişisel yargılarda bulunmaktan kaçınır. Bilimsel araştırmalardan yararlanarak, yapıtı ister beğensin ister beğenmesin, tarafsız bir gözle onun gerçek değerini ortaya koymaya çalışır.
Eleştirinin konusu geniştir. Bir yazı, bir kitap inceleme konusu olabileceği gibi bir yazarın tüm eserleri ve kişiliği, bilimsel eserler, bilginler eleştirinin konusu olabilir. Eleştiri, yazarının özel beğenilerine göre olmaz. Eleştirilerde nesnellik aranır. Eleştiri sanat eserlerini tanımada, yazarlara bilimsel konularda çalışma yapanlara yol gösterir. Boielau, Saint Beuve, Hippolyte Tai- ne, Anatole France, Ruskun ve Belinski eleştirileriyle tanınır.
Sohbet (Söyleşi)
Herhangi bir fikri, konuyu; yazarın karşısında biri varmış gibi günlük, sıradan ve rahat bir dille anlattığı düşünce yazılarıdır. Yazarın, düşüncesini kanıtlama gibi bir derdi olmayan bu yazılar; sıcak bir üslup ve samimi bir söyleyişle oluşturulur. Yazar, ele aldığı konuda fazla derinleşmez, ileri sürdüğü görüşlerini ispatlama ve okura kabul ettirme yoluna gitmez, sadece sezdirmeye çalışır.
Sohbet yazılarında, daha çok, herkesi ilgilendirecek konular seçilir. Cümleler çoğu zaman konuşmadaki gibi devriktir. Yazar sorulu cevaplı cümlelerle konuşuyormuş hissi verir. Yazar anlattıklarının doğruluğuna, okuyucusu ile olan bağına güvenir, anlattıklarını günlük konuşma havasıyla fakat mantık çerçevesinden ayrılmadan anlatır. Sohbetlerde yalın, içten, samimi ve senli- benli bir dil kullanmak esastır. Bu yazılarda yazar, sanki karşımıza geçer, bizimle konuşur, bize sorular sorar. Azıcık dikkatimiz dağılsa sesini yükseltir, kaşlarını çatar, suratını ekşitir. Okurun ağzından sorular sorar, bu soruları yine kendisi cevaplar. Okura, “Sizce de öyle değil mi ama?”, “Benim yerimde siz olsaydınız ne yapardınız?” gibi sorular sorarak okurdan onay bekler. Ele aldığı konu ya da kişiyle ilgili düşüncelerini açıklarken bir bakarsınız öfkesinden köpürür, bir bakarsınız çok beğenmiştir, neşelenir, gülümser.
Röportaj
Herhangi bir yerin ya da kurumun gezilerek orada görülenlerin kişisel yorumlar ve fotoğraflarla desteklenerek kaleme alındığı yapıtlardır. Bir yerin veya kurumun röportajı yapılabileceği gibi, bir ya da birkaç kişinin veya bir eşyanın da röportajı yapılabilir. Bir olay, bir durum; yerinde gezip görülerek, olayla ya da durumla ilgili değişik kişilerle konuşularak, soruşturularak yazılır. Yazar; sorunu yerinde inceleyerek, gezip görerek, halkla, varsa mağdurla ve yetkili kişilerle konuşarak; fotoğraf, belge, istatistiki bilgilerle destekleyerek okuyucunun bilgisine sunar. Eşyayı konu alan röportajlarda, haber konusu eşyanın her yönüyle bilinmesi gereklidir. Röportajı yapanın eşyayı dikkat çekecek ve okuyanları düşündürecek yönleriyle anlatması gerekir.
Röportaj yazarı; açıklayıcı anlatım, öyküleyici anlatım, betimleyici anlatım ve tartışmacı anlatım gibi bütün anlatım yollarını kullanır. Okura, konunun önemini kavratabilmek için örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme gibi nesnel verilerden de yararlanır. Haber yazılarında olaylar olduğu gibi aktarılırken röportajda yazarın duygu ve düşünceleri katılır. Dolayısıyla röportaj, haberin yorum katılarak genişletilmiş halidir.
Röportaj, sunuş biçimi bakımından ikiye ayrılır:
1) Amerikan Röportajı: Bu tür röportajlarda giriş bölümünde okuyucu beklenmedik bir girişle karşılaşır. En son söylenmesi gerekenler en önce söylenir. Okur adeta bir şok yaşar, böylece okurun dikkati çekilmiş olur.
2) Alman Röportajı: Yazar, konuyu anlatırken yazıya kendini katar. Konuyu kendi ekseninde anlatır.
Kişisel Hayatı Konu Alan Metin Türleri
Hatıra (Anı)
Yaşanan olayların, üzerinden belli bir süre geçtikten sonra olayları yaşayan ya da onun bir yakını tarafından yazıldığı yapıtlardır. Bu yapıtlar, aynı zamanda yaşanılan çağın toplumsal durumuna, kültürel özelliklerine ilişkin önemli gözlem ve bilgileri de kapsar. Anıların yazılış sistemi genellikle kronolojiktir. Yazar, yaşayıp gördüklerini belli bir tarih sırası içinde verir; tarih olmuş olayları hafızaya ya da belgelere dayalı olarak ortaya koyar. Bu nedenle anı türündeki bir yazı tarih bilimine de kaynak olur fakat yazar, yazdıklarını yüzde yüz belgelendirmek zorunda değildir. Kimi anılarda yazar, geçmişi yönlendiren olayları, ünlü sanatçı ya da politik kişileri anlatır. Önemli kişilerin anlatıldığı anılara “anı portre” denir.
– İddia ve ispat yazıları değildir.
– Yaşanmakta olan olaylar değil; yaşanmış olaylar anlatılır.
– Geçmişi anlattığı için, tarihe ışık tutan bir nitelik taşır.
– İnsanın; yaşantılarını, deneyimlerini başkalarıyla paylaşma amacı taşır.
– Yazarın unutulmasını istemediği gerçeklerin kalıcı olmasını sağlar.
Edebiyatımızda bazı anı yapıtları ve yazarları
Defter-i Âmâl – Ziya Paşa
Kırk Yıl, Saray ve Ötesi – Halit Ziya Uşaklıgil
Türk’ün Ateşle İmtihanı, Mor Salkımlı Ev – Halide Edip Adıvar Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı – Yakup Kadri Karaosmanoğlu Çankaya, Ateş ve Güneş – Falih Rıfkı Atay Gecelerim, Falaka – Ahmet Rasim Edebi Hatıralar – Hüseyin Cahit Yalçın Şair Dostlarım – Oktay Akbal
Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu – Salah Birsel
Mavi Sürgün – Halikarnas Balıkçısı
Günlük
Yaşanan olayların ve bu olayların kişide bıraktığı izlenimlerin, tarih atılarak günü gününe yazılmasıyla oluşan yapıtlardır. Bu yapıtlar, bir bakıma, yazarlarının yaşamlarına, yazıldıkları dönemlere ayna tutar. Hemen her olay ya da durumdan söz edilebildiği bu yapıtlarda, yazarın, yaşadığı zaman dilimi içindeki devinimlerden; düşünsel, siyasal, kültürel, toplumsal akımlardan haber verdiği görülür. Bunun için de bu yapıtların belgesel bir değeri vardır.
– Günlüklerde yazarın kendisi vardır. Yaşadığı günler içindeki sevincini, öfkesini, kaygılarını, umutlarını içtenlikle anlatır.
– Günlüklerde yaşanmakta olan anlatılır.
– Olaylar yaşandığı gün kaleme alınır.
– Sadece olayları yaşayan tarafından yazılabilir.
Edebiyatımızda bazı günlük yapıtları ve yazarları
Günce – Nurullah Ataç
Jurnal – Cemil Meriç
Kuşları Örtünmek, Aynalar Günlüğü, Yaşlılık Günlüğü – Salah Birsel
El Yazılarıma Vuruyor Güneş – İlhan Berk
Gündökümleri – Adalet Ağaoğlu
Günler – Cemal Süreya
Geçmiş Yaz Defterleri – Hilmi Yavuz
Gezi Yazısı (Seyahatname)
Sanatçının, gezip gördüğü yerlerin (yurt içi veya yurt dışı) ilgi çekici yönlerini, gelenek ve göreneklerini, yaşam biçimini, halkın dünya görüşlerini, tarihi, coğrafi, ekonomik ve sosyal özelliklerini kendi bakış açısıyla anlattığı yazılardır. Çok eski bir geçmişi olan gezi yazıları gezip görmenin, iyi bir gözlemin ürünüdür. Dünya edebiyatının en önemli seyahatnameleri arasında 13. yüzyılda yayımlanmış Marko Polo’nun Uzak Doğu izlenimlerini içeren seyahatnamesi ve 14. yüzyılda yaşamış Arap gezgin İbni Batuta’nın İslâm dünyası gezilerini konu edinen seyahatnamesi yer alır.
Edebiyatımızda ilk gezi kitabı denizci Şeydi Ali Reis in Miratü’l Memalik (Ülkelerin Aynası) adlı yapıtıdır. Ayrıca Evliyâ Çelebi’nin Seyahatname adlı on ciltten oluşan yapıtı bu türün başarılı bir örneğidir.
– Gezinin başlangıcından sonuna kadar geçenler oluş sırasına göre verilir.
– Yazar anlattıklarının doğruluğunu; konuşma, bilgi toplama ve fotoğraflarla destekler, anlattıklarını bir mantık çerçevesine oturtur.
– Gezi yazısı yazarken ilgiyi uyanık tutmak, okuyucuda okuduğu yerleri görme isteği uyandırmak çok önemlidir.
– Açıklayıcı, öyküleyici, betimleyici, tartışmacı anlatım tekniklerinden yararlanılır. Bunun yanı sıra örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme, alıntılama gibi nesnel verilerden de yararlanılır.
Edebiyatımızda bazı gezi yazısı yapıtları ve yazarları
Seyahat Jurnali – Direktör Ali Bey
Avrupa’da Bir Cevelân – Ahmet Mithat Efendi
Frankfurt Seyahatnamesi – Ahmet Haşim
Hac Yolunda, Âfak-ı Irak, Avrupa Mektupları – Cenap Şahadettin
Anadolu Notları – Reşat Nuri Güntekin
Bizim Akdeniz, Denizaşırı, Tuna Kıyıları, Yeni Rusya – Falih Rıfkı Atay
Tuna’dan Batı’ya, Yurttan Yazılar – İsmail Habip Sevük
Göz Ucuyla Avrupa – Yusuf Ziya Ortaç
Abbas Yolcu – Attila İlhan
Bir Vagon Penceresinden, Ankara-Bükreş – Sadri Ertem
Biyografi (Yaşam Öyküsü)
Edebiyat, sanat, siyaset, ticaret gibi alanlarda tanınmış kişilerin yaşamlarının başkası tarafından anlatıldığı (3. kişili anlatım) yapıtlardır. Yaşamı anlatılan kişinin yaptığı önemli çalışmaları, yapıtlarını ve belirgin özelliklerini okura duyurmak bu yapıtların temel hedefidir. Bunun için biyografiye konu olan kişinin yaşamı ile ilgili her türlü bilgi, belge, haber, yazı ve fotoğraflar araştırılır. Belgelere dayanılarak yazılan bu türün ilk örneğini veren Plutarkhos’tur. Bu türün Batı edebiyatındaki kökleri Plutarkos’un Paralel Yaşamlar adlı eserine dayanmaktadır. Eskiden bu tür yazılara “tercüme-i hâl” denirdi. Bu türün divan edebiyatındaki karşılığı “tezkire”dir. Edebiyatımızda ilk tezkire Ali Şir Nevâi’nin Mecalisü’n Nefâis adlı yapıtıdır. Heşt Behişt (Sehi Bey), Gülşen-i Şuara (Ahdi), Tezkiretü’ş Şuara (Latifi) önemli tezkirelerdir.
– Biyografide rivayetlere ve tartışmalara yol açacak bilgilere yer verilmez.
– Kaynak olarak, eğer yaşıyorsa, biyografiye konu olan kişinin kendine ulaşılır; eserleri, anıları incelenir; değilse yakınlarına, onu tanıyanlara ulaşılır.
– Biyografi yazarı objektif olmak zorundadır.
Biyografi türüyle ilişkili bazı türleri şöyle sıralayabiliriz:
Otobiyografi: Toplumda tanınmış kişilerin; yaşamlarını kendilerinin anlattığı (1. kişili anlatım) yapıtlardır. Bu tür yapıtların, yaşam öyküsünden ayrılan yönü, kişinin, yaşamını başkasının değil, kendisinin anlatmasıdır.
Biyografik roman: Ünlü bir kimsenin hayatının, bir yazar tarafından roman biçiminde düzenlendiği eserlerdir.
Otobiyografik roman: Bir yazarın, kendi hayatını roman biçiminde kaleme aldığı eserlerdir.
Monografi: Ünlü bir kişinin bütün kişiliğini, hayatının tamamını, eserini, her yönüyle ele alan veya aynı detaylı bakış açısıyla herhangi bir konuyu ele alan yapılardır.
Nekroloji: Ölen ünlü bir kişinin, ölümünden sonraki günlerde genellikle gazete ve dergilerde yakın çevresindekilerce; üstün niteliklerinin, erdemlerinin, çalışmalarının ve diğer özelliklerinin anı üslûbuyla anlatıldığı yazılardır.
Portre: Bir yazarın, yakından tanısın ya da tanımasın değerli saydığı, etkilendiği, beğendiği kişilerin karakter özelliklerini, belirgin yanlarını, aralarında geçen ilginç olayları veya daha başka özelliklerini anlattığı kısa yazılardır.
Edebiyatımızda bazı biyografi yapıtları ve yazarları
Kudemâdan Birkaç Şair – Recaizade Mahmut Ekrem
Osmanlı Şairleri – Muallim Naci
Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar – Fuat Köprülü
Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü – Behçet Necatigil
Türk Meşhurları Ansiklopedisi – İbrahim Alaettin Gövsa
1950 Sonrası Hikayecilerimiz – Asım Bezirci
Mektup
Birbirinden ayrı yerlerde yaşayan ve iletişim kurmak isteyen insanların birbirlerine içten, sıcak ve konuşma üslubuyla yazdıkları, mesaj iletme amacı taşıyan yazılardır. Bir mektup genellikle giriş, gelişme, sonuç gibi bölümlerden tarih, hitap ve imzadan oluşur.
Mektuplar “edebî mektuplar”, “özel mektuplar”, “resmi mektuplar”, “iş mektupları” ve “açık mektuplar” olmak üzere temelde beşe ayrılır.
Edebi mektuplar; genellikle bir düşüncenin, bir görüşün açıklanması, bir tezin savunulması için kaleme alınır. Bu tür mektuplarda, yazar birine hitaben i herhangi bir konudaki görüşlerini, duygularını anlatır ancak asıl amacı bunları herkese duyurmaktır. Edebî mektuplardan yazıldıkları döneme ait sanat, ; edebiyat ve fikir olayları hakkında bilgi edinmek de mümkündür. Edebiyat dünyasında tanınmış sanatçılar birbirlerine yazdıkları mektuplarla genelde fi- i kir ve sanat olaylarını, eserleri tartışırlar. Mektuplar genellikle nesir olarak yazılsa da edebiyatımızda manzum olarak yazılmış edebî mektuplar da mevcuttur. Fuzuli’nin Şikâyetname adlı mektubu bu türün güzel bir örneğidir.
– Türk edebiyatında mektup türünün geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. : “Münşeatlarda özel ve resmî mektuplara çokça yer verilmiştir. Yalnız bunların dili çok süslü ve ağırdır. Münşeatlar yazarının adıyla anılmaktadır: : “Münşeat-ı Feridun Bey”, “Münşeat-ı Kâni” gibi. Tanzimat’tan sonra ise gazetelerde yayımlanan birçok açık mektup göze çarpar.
– Bazı yazarlar mektuplardan oluşan romanlar da yazmışlardır. Goethe’nin, “Genç Werther’in Acıları”; Dostoyevski’nin, “İnsancıklar”; Halide Edip Adıvar’ın “Handan”, Hüseyin Rahmi’nin, “Mutallaka”; Reşat Nuri’nin “Bir Kadın Düşmanı” adlı yapıtları bunun başarılı örneklerindendir.
– Mektup tarzında yazılan gezi yazıları da vardır. Cenap Şehabettin’in “Hac Yolunda”, “Avrupa Mektupları”; Ahmet Rasim’in “Romanya Mektupları” böyle yazılmıştır.
– Mektup tarzında yazılmış şiirler de vardır: Kemalettin Kamu’nun “İzmir Yo- ‘ lunda Son Mektup”, Orhan Veli’nin “Oktay’a Mektuplar” adlı eserleri bu şekilde yazılmıştır.
– Bazı sanatçılar da değişik eserlerini mektuplar şeklinde kaleme almışlar- i dır. Nurullah Ataç’ın “Okuruma Mektuplar” adlı deneme kitabı mektuplardan oluşmaktadır.
Mektup Türleri
1) Özel Mektup
Akraba ve dost gibi yakın çevredeki kişilere yazılan mektuplardır. Hitaplarda ve ifadelerde samimiyet hâkimdir. Yazar ve şairlerin birbirlerine yazdıkları ve edebî değer taşıyan edebî mektuplar da özel mektupların içine girer.
2) Resmî Mektup
Resmi mektuplar, bir kişiden resmi bir makama, bir resmi makamdan bir kişiye veya, bir resmi makamdan başka bir resmi makama yazılan mektuplardır. Bu tür mektuplarda anlatım ciddi ve ağırbaşlıdır.
3) İş Mektubu
Ticaret ve endüstri kurumlarının birbirlerine ve kişilere, kişilerin bu kurumlara gönderdikleri mektuplardır.
Bu mektuplarda içtenlik yoktur, resmi bir söylem kullanılır.
4) Açık Mektup
Herhangi bir düşünceyi, görüşü açıklamak, bir tezi savunmak için bir devlet yetkilisine ya da halka hitaben, bir kişi ya da kurum tarafından yazılan, gazete, dergi aracılığı ile yayımlanan mektuplardır.
Edebiyatımızda bazı mektup yapıtları ve yazarları
Hususî Mektuplar – Namık Kemal
Mektuplar – Abdülhak Hâmid Tarhan
Muhaberât ve Muhâverât – Muallim Naci
Mektuplarla Halikarnas Balıkçısı – Cevat Şakir Kabaağaçlı
Kemal Tahir’e Mapushaneden Mektuplar – Nâzım Hikmet
Mektuplar – Ahmet Hamdi Tanpınar
Ziya’ya Mektuplar – Cahit Sıtkı Tarancı
Sevgili öğrencilerim; 9.Sınıf Öğretici Metinler konu anlatımı şimdilik bu kadar. 9.Sınıf Öğretici Metinler konusu hakkında tüm yanlış ve eksiklikleri lütfen iletişim formu ile bize bildirin. Şimdiden iyi çalışmalar. Bu konu ile ilgili test mi çözmek istiyorsunuz. Neden Türkçeci Mobil Uygulamasını denemiyorsunuz?
Türkçeci mobil uygulaması hakkında daha geniş bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.