Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk): Seçim Senin! Özgürlüğün ve Sorumluluğun Edebiyatı
Merhaba Gençler, Bugün Varoluşçuluğun Kapısını Çalıyoruz!
Edebiyat derslerinde karşımıza çıkan, ismi biraz havalı ama felsefesi hayatın tam içinden olan bir akımla, Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) ile tanışma vakti. Hazır olun, çünkü bu akım, size “Kimsin sen?” sorusunu sorduracak kadar derin ve çarpıcı!
Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) Nedir?
Varoluşçuluk, 20. yüzyılda özellikle savaş sonrası dönemde ortaya çıkan ve insanın dünyadaki yerini, anlamını ve özgürlüğünü sorgulayan bir felsefi ve edebî akımdır. Bu akıma göre, insan önce var olur (doğar), daha sonra kendi seçimleri, eylemleri ve sorumlulukları aracılığıyla kendi “özünü” (kimliğini) oluşturur. Temelinde, bireyin tam anlamıyla özgür olduğu ve bu özgürlüğün getirdiği kaygı ve sorumlulukla yüzleşmesi gerektiği fikri yatar.
“Önce Var Oluruz, Sonra Özümüzü Yaratırız” Ne Demek?
Varoluşçuluğun en can alıcı noktası, Jean-Paul Sartre’ın meşhur sözüyle özetlenir: “Varoluş, özden önce gelir.” Peki, bu ne anlama geliyor? Gelin bunu bir örnekle açıklayalım.
Bir maket bıçağını düşünün. Bu bıçak, fabrikada üretilmeden önce, mühendisler tarafından bir amaç için tasarlanmıştır (kesmek için). Yani, onun amacı (özü) varoluşundan (üretilmesinden) önce gelir. Biz insanlar ise böyle değiliz. Varoluşçulara göre, biz dünyaya geldiğimizde (var olduğumuzda) önceden belirlenmiş bir amacımız (özümüz) yoktur. Bizim kim olacağımız, hangi mesleği seçeceğimiz, hangi değerlere sahip olacağımız tamamen bizim **seçimlerimize** bağlıdır.
Bu demektir ki:
- Hayatımızın senaryosunu biz yazıyoruz.
- Yanlış bir seçim yaptığımızda, suçu kaderin üzerine atamayız.
- Özgürlüğümüz sınırsızdır ve bu sınırsız özgürlük, omuzlarımıza çok büyük bir sorumluluk yükler.
Varoluşçuluğun Temel Direkleri
Varoluşçuluğu anlamak için bilmemiz gereken dört temel kavram var. Bu kavramlar, akımın ruh halini ve dünyaya bakış açısını yansıtır:
- Özgürlük ve Seçim: İnsan tamamen özgürdür ve her an seçim yapmaya mahkûmdur. Bir seçim yapmamak bile bir seçimdir.
- Sorumluluk: Özgürlüğün bedeli sorumluluktur. Yaptığımız her seçim sadece bizi değil, tüm insanlığı etkiler. Bu yüzden seçimlerimizden kaçamayız.
- Kaygı (Anksiyete): Sonsuz özgürlük ve sorumluluk, insanda derin bir endişe ve kaygı yaratır. Bu kaygı, hayatın anlamsızlığıyla yüzleşmekten kaynaklanır.
- Absürd (Saçmalık): Evrenin ve hayatın kendiliğinden bir anlamı yoktur. İnsan, bu anlamsız evrende kendi anlamını yaratmaya çalışır. Bu çaba ile evrenin kayıtsızlığı arasındaki çelişkiye “Absürd” denir.
Varoluşçuluk Neden Popüler Oldu? (Tarihsel Bağlam)
Varoluşçuluk, 20. yüzyılın ilk yarısında, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımından sonra Avrupa’da zirveye ulaştı. Neden mi?
Savaşlar, büyük ideallerin, dinlerin ve düzenin çöktüğünü gösterdi. İnsanlar, “Madem Tanrı yok, düzen çöktü, büyük amaçlar bizi felakete sürükledi, o zaman biz kimiz?” diye sormaya başladı. Varoluşçuluk, tam da bu boşlukta, bireyin tek başına kaldığı, kimseye güvenemediği bir dünyada, kendi gücünü ve sorumluluğunu fark etmesini sağladı. Kısacası, insanlar büyük sistemlere olan inançlarını yitirince, tek sığınakları kendi varoluşları oldu.
Egzistansiyalizmin Üç Dev Yazarı ve Eserleri
Bu akım, felsefe metinlerinden çıkıp romanlara ve tiyatro oyunlarına yayıldığında asıl etkisini gösterdi. İşte en önemli üç temsilci ve onların dünyaya bakış açıları:
Jean-Paul Sartre: “Seçmeye Mahkûmuz”
Varoluşçuluğun felsefi kurucusu kabul edilir. O, özgürlüğün bir armağan değil, bir yük olduğunu söyler. Eğer tamamen özgürsek, tüm sorumluluk da bize aittir. Onun eserlerindeki karakterler genellikle bu ağır sorumluluk altında ezilirler.
- Önemli Eserleri: Bulantı (Roman), Sinekler (Oyun), Varlık ve Hiçlik (Felsefi Eser).
- Ana Fikir: İnsan, yapacağı her seçimle sadece kendini değil, tüm insanlığı tanımlar. Bu yüzden seçim yapmaktan kaçamaz.
Albert Camus: “Saçmalık (Absürd) Kahramanı”
Camus, Varoluşçuluk ile ilişkilendirilse de kendini tam bir varoluşçu olarak görmez; o daha çok “Absürd” felsefesinin temsilcisidir. Absürd, insanın anlam arayışıyla, evrenin bu arayışa verdiği cevapsızlık arasındaki çatışmadır. Camus, bu saçmalığa rağmen isyan etmeyi ve yaşamaya devam etmeyi önerir.
Meşhur eseri Yabancı‘da, ana karakter Meursault, annesinin cenazesinde üzülmez, çünkü hayatın anlamsızlığına o kadar alışmıştır ki, toplumsal duyguları bile yitirmiştir. Bu, absürdün en çarpıcı edebi örneğidir.
- Önemli Eserleri: Yabancı (Roman), Veba (Roman), Sisifos Söylenişi (Felsefi Deneme).
- Ana Fikir: Hayat anlamsızdır, ama bu anlamsızlığın farkında olmak bile bir anlamdır.
Franz Kafka: “Bürokrasi ve Yabancılaşma”
Kafka, varoluşçu akım daha tam olarak şekillenmeden önce yazmış olsa da, eserlerindeki yabancılaşma, kaygı ve bireyin büyük, anlaşılmaz sistemler karşısındaki çaresizliği, onu Varoluşçuluğun öncüleri arasına sokar. Onun karakterleri, nedenini bilmedikleri bir suçlama, anlamsız bir dönüşüm veya bitmek bilmeyen bürokratik engellerle boğuşur.
- Önemli Eserleri: Dönüşüm (Öykü), Dava (Roman), Şato (Roman).
- Ana Fikir: Modern dünyada birey, büyük sistemler karşısında yalnız ve suçludur; bu durum derin bir yabancılaşma yaratır.
Varoluşçuluğun Temel Kavramları: Karşılaştırmalı Özet
Hocam, bu kadar kavramı nasıl aklımızda tutacağız derseniz, işte size Varoluşçuluğun en temel kavramlarının özeti. Bu tabloyu not alın, sınavda hayat kurtarır!
| Kavram | Açıklaması (Öğrenci Diliyle) | İlgili Yazar |
|---|---|---|
| Varoluş (Existence) | İnsanın dünyaya gelmesi, fiziken mevcut olması. (Önce bu var) | Sartre |
| Öz (Essence) | İnsanın karakteri, kimliği, amacı. (Seçimlerle sonradan oluşur) | Sartre |
| Absürd (Saçmalık) | Hayatın doğasında bir anlam olmaması, anlamsızlık. | Camus |
| Kaygı (Endişe) | Sonsuz özgürlüğün ve seçim yapma zorunluluğunun yarattığı ruh hali. | Kierkegaard, Sartre |
| Yabancılaşma | Bireyin topluma, kendine veya hayata karşı duyduğu kopukluk hissi. | Kafka |
Peki, Varoluşçuluk Bize Ne Öğretiyor?
Sevgili arkadaşlar, Varoluşçuluk sadece edebiyat dersinde gördüğünüz bir akım değil. Bu felsefe, hayatınızın her anına dokunuyor. Bize öğrettiği en önemli şey, **kendi hayatımızın mimarı olduğumuzdur.**
Sınav seçimi yaparken, kariyer kararı verirken, hatta hangi sosyal medya hesabını kullanacağınıza karar verirken bile, Varoluşçuluk size şunu fısıldar: “Bu senin seçimin ve sonuçlarına sen katlanacaksın.”
Bu akım, bize bahanelerin arkasına saklanmamamız gerektiğini söyler. “Ailem istediği için yaptım,” “Arkadaşlarım öyle dedi,” “Kaderim buymuş” gibi cümleler Varoluşçuluk için geçersizdir. Çünkü sen özgürsün ve özgür olmak, aynı zamanda tek başına olmak demektir.
Bu akımın belki de en güzel yanı, umutsuzluktan bir umut çıkarmasıdır. Hayatın önceden belirlenmiş bir anlamı yoksa, bu harika bir haberdir! Çünkü o anlamı yaratma gücü tamamen senin elindedir. Sen, kendi değerlerini, kendi mutluluğunu ve kendi kimliğini yaratmakla yükümlüsün. Bu zorlu bir yolculuktur, kaygı doludur, ama sonunda sana ait bir “öz” yaratmış olursun.
Unutmayın, edebiyat sadece okumak değildir; hayatı anlamlandırma çabasıdır. Varoluşçuluk da bu anlam arayışının en dürüst, en cesur yollarından biridir.







