Türkçe Öğretmeninden Deyim Aktarmaları: Kelimelerle Sihir Yapma Sanatı
Merhaba Gençler, Bugün Dilimizin En Renkli Konusuna Dalıyoruz: Deyim Aktarmaları!
Türkçeyi sadece konuşmak yetmez, onu hissetmek ve kelimelerle resim çizebilmek gerekir. İşte tam bu noktada, dilimize derinlik ve tat katan Deyim Aktarmaları (ya da daha genel adıyla Mecazlı Anlatım) devreye giriyor. Bu, kelimelerin alışılmış anlamlarından sıyrılıp, başka bir varlığın ya da duygunun özelliğini taşıması demektir. Bu aktarmalar sayesinde, sadece “gördüm” demek yerine, “gözlerim zifiri karanlığa takıldı” diyerek anlatımımızı güçlendiririz. Amacımız, sıradan bir ifadeyi alıp, ona yepyeni bir kimlik kazandırmaktır.
Deyim Aktarması (Mecazlı Anlatım) Nedir?
Deyim aktarmaları, bir varlığa ait özelliğin veya bir duyu organına ait algının, başka bir varlığa ya da duyuya transfer edilerek anlatımı zenginleştirmesidir. Bu teknik, dilin sınırlarını zorlayarak, soyut kavramları somutlaştırmamıza veya cansız varlıkları canlandırmamıza olanak tanır. Temelde üç ana başlıkta incelenir: Doğadan insana, insandan doğaya ve duyu aktarmaları. Bu aktarmalar, benzetme amacı gütmeden, doğrudan bir özelliği diğerine yükler.
1. Aktarmanın Kalbi: Üç Temel Tür
Deyim aktarmaları, günlük konuşmalarımızda farkında olmadan kullandığımız, dilimizi şiirleştiren araçlardır. Gelin, bu üç sihirli türü yakından inceleyelim.
İnsandan Doğaya Aktarma: Doğayı Konuşturmak
Bu türde, sadece insanlara özgü olan özellikler, doğadaki cansız varlıklara veya hayvanlara yüklenir. Yani, doğayı adeta bir insan gibi konuştururuz, ona duygular ve davranışlar atfederiz. Bu, aynı zamanda kişileştirme sanatının (teşhis) temelini oluşturur.
- Örnek 1: “Deniz bugün çok sinirliydi.” (Sinirlenmek insana özgüdür, denize aktarılmıştır.)
- Örnek 2: “Dağların omzunda ağır bir kar yükü vardı.” (Omuz insana aittir, dağa aktarılmıştır.)
- Örnek 3: “Rüzgâr, pencereyi ağlatıyordu.” (Ağlamak insana ait bir eylemdir.)
Unutmayın, bu aktarmayı yaptığımızda, metinlerimiz hemen canlanır ve okuyucunun zihninde hareketli bir sahne belirir.
Doğadan İnsana Aktarma: İnsanları Doğanın Özelliğiyle Tanımlamak
Bu, en sık kullandığımız aktarma türüdür. Doğada bulunan bir varlığın (hayvan, bitki, nesne) belirgin bir özelliğini alıp, bu özelliği taşıyan bir insanı tanımlamak için kullanırız.
- Örnek 1: “O, iş hayatında gerçekten tilki gibiydi.” (Tilkinin kurnazlık özelliği insana aktarılmıştır.)
- Örnek 2: “Yeni müdürümüz çok gözüpekti.” (Gözüpek ifadesi aslında yırtıcı kuşların cesaretinden gelir, insana aktarılmıştır.)
- Örnek 3: “Sınıfın en çevik öğrencisi oydu.” (Çeviklik genellikle hayvanların hızlı hareketinden alınmıştır, insana aktarılmıştır.)
Bu aktarma sayesinde, sadece “zeki” demek yerine “tilki gibi” diyerek o zekânın türünü (kurnazlık içeren) daha net ifade etmiş oluruz.
Duyu Aktarması: Duyuların Yer Değiştirmesi (Sinestezi)
İşte en sanatsal ve kafaları karıştıran tür! Duyu aktarması, bir duyu organıyla algılanabilecek bir özelliğin, başka bir duyu organına aitmiş gibi anlatılmasıdır. Yani, görme duyusuna ait bir kelimeyi işitme duyusu için kullanırız. Buna edebiyatta Sinestezi de denir.
- Örnek 1: “Piyanodan tatlı bir melodi yükseliyordu.” (Tat almak (tatma duyusu), melodiye (işitme duyusu) aktarılmıştır.)
- Örnek 2: “Bana karşı her zaman sert konuşurdu.” (Sertlik (dokunma duyusu), konuşmaya (işitme duyusu) aktarılmıştır.)
- Örnek 3: “Odanın içinde keskin bir sessizlik vardı.” (Keskinlik (tat veya dokunma duyusu), sessizliğe (işitme duyusu) aktarılmıştır.)
Bu aktarma türü, özellikle şairlerin ve yazarların favorisidir. Çünkü okuyucunun birden fazla duyusuna aynı anda hitap eder.
2. Aktarma Türlerini Tekrar Gözden Geçirelim (Özet Tablo)
Konuyu kafamızda netleştirmek ve sınav öncesi hızlıca tekrar etmek için bu tabloyu kullanabiliriz. Öğretmenlerinizin en sevdiği soru tipleri genellikle bu tablo üzerinden gelir, bizden söylemesi!
| Aktarma Türü | Tanımı | Örnek Cümle | Aktarılan Özellik |
|---|---|---|---|
| İnsandan Doğaya | İnsan özelliklerinin (duygu, davranış) doğaya veya cansız varlıklara yüklenmesi. | Güneş, bulutların ardından bize göz kırptı. | Göz kırpmak (İnsan) → Güneş (Doğa) |
| Doğadan İnsana | Doğadaki varlıkların (hayvan, bitki) belirgin özelliklerinin insana yüklenmesi. | O, her zaman açgözlü bir tüccardı. | Açgözlülük (Hayvan) → Tüccar (İnsan) |
| Duyu Aktarması | Bir duyuya ait özelliğin başka bir duyuya transfer edilmesi (Sinestezi). | Bu ılık sözler içimi ısıttı. | Ilıklık (Dokunma) → Söz (İşitme) |
3. Dikkat Edilmesi Gereken İki Önemli Kavram
Sevgili gençler, bu konuyu çalışırken iki kavramla çok karıştırırsınız: Benzetme ve Mecaz-ı Mürsel. Hadi, aralarındaki farkı da netleştirelim ki, hiçbir soru bizi şaşırtmasın.
Aktarma mı, Benzetme mi? İşte Fark
Deyim aktarmaları (mecazlı anlatım), benzetme (teşbih) değildir! Benzetmede mutlaka bir “gibi”, “sanki” edatı kullanılır veya benzetmenin dört öğesi (benzeyen, benzetilen, benzetme yönü, benzetme edatı) tam olarak yer alır.
- Benzetme: “Aslan gibi güçlü bir adam.” (Güçlülük yönünden benzetme yapılıyor.)
- Aktarma: “O, tam bir aslandı.” (Doğrudan aslanın özelliği adama aktarılıyor, edat yok.)
Aktarmada, bir özellik doğrudan diğerine yapıştırılır. Benzetmede ise iki şeyin karşılaştırılması söz konusudur.
Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması) Nerede Duruyor?
Bazı kaynaklar Mecaz-ı Mürsel’i (Ad Aktarması) de deyim aktarmaları başlığı altında inceler. Ad aktarması, bir sözcüğün yerine, onunla ilgili başka bir sözcüğün kullanılmasıdır. Burada özellik transferi değil, isim/parça/bütün ilişkisi vardır.
- Örnek: “Bütün sınıf bu konuyu anladı.” (Sınıf binası değil, sınıftaki öğrenciler kastediliyor. Yer-insan ilişkisi.)
- Örnek: “Sobayı yakar mısın?” (Sobanın kendisi değil, içindeki odun/kömür kastediliyor. Bütün-parça ilişkisi.)
Bizim yukarıda incelediğimiz türler (Doğadan insana, duyu aktarması) daha çok anlamın ve özelliğin transferine odaklanırken, Ad Aktarması isimlerin birbirinin yerine geçmesine odaklanır. İkisini birbirinden ayırırsak, konuya hakimiyetimiz artar.
4. Deyim Aktarmaları Neden Bu Kadar Önemli?
Bu konunun sadece sınav notu olmadığını unutmayalım. Deyim aktarmalarını anlamak, Türkçenin zenginliğini anlamaktır. Peki, bize ne katıyor bu aktarmalar?
Duygusal Derinlik ve Vurgu:
Sıradan bir metin yazmak yerine, aktarmaları kullanarak okuyucuyu metnin içine çekeriz. Bir karakterin “karanlık düşünceleri” olduğunu söylediğimizde, bu sadece kötü düşünce değil, aynı zamanda o düşüncelerin ağırlığını ve boğuculuğunu da hissettiririz.
Edebi Metinleri Anlama:
Şiirler, romanlar ve denemeler bu tür mecazlarla doludur. Eğer bu aktarmaları çözebilirsek, yazarın veya şairin asıl anlatmak istediği katmanlı anlamı yakalarız. Yani, sadece okumak yerine, metni “çözümlemeye” başlarız.
İletişim Gücümüzü Artırmak:
Günlük konuşmada bile, “kuru bir cevap verdi” dediğimizde, sadece cevabın kısa olduğunu değil, aynı zamanda duygudan yoksun ve soğuk olduğunu da anlatmış oluruz. Bu, bizim kendimizi daha etkili ifade etme yeteneğimizi geliştirir.
Unutmayın, Türkçe dersi sadece kuralları ezberlemek değildir; dili bir sanat eseri gibi kullanmayı öğrenmektir. Deyim aktarmaları, sizin kelime dağarcığınızdaki fırçalardır. Onları doğru kullandığınızda, ortaya şaheserler çıkar!







