Türk Edebiyatının Destansı Yolculuğu: Sözlü Dönemden İlk İslami Eserlere
Merhaba Gençler, Türk Edebiyatının Köklerine Yolculuk Başlıyor!
Türk edebiyatı, yaklaşık 8. yüzyıla kadar süren ve yazılı ürünlerin çok az olduğu, hatta hiç olmadığı bir sözlü gelenekle başlar. Bu dönem, Türklerin göçebe hayat tarzının, şamanist inançlarının ve kahramanlık ruhunun izlerini taşır. İslamiyet’in kabulüyle birlikte ise (10. yüzyıl civarı) edebiyatımız yeni bir kimlik kazanmış, Arap ve Fars kültürünün etkisiyle hem içerik hem de biçim açısından zenginleşerek günümüzdeki halini almıştır. Biz bugün bu uzun ve maceralı yolculuğun ilk ve en temel basamaklarını inceleyeceğiz.
Edebiyatın Başlangıcı: Sözlü Dönem (M.Ö. – 8. Yüzyıl)
Düşünün ki ne matbaa var ne de kağıt. Bilgi, kültür ve sanat; dilden dile, kulaktan kulağa aktarılıyor. İşte Türk edebiyatının temelleri, tam da böyle bir ortamda, “sözlü” olarak atıldı. Bu dönemin en önemli özelliği, edebiyatın dinden, avcılıktan ve toplumsal törenlerden (sığır, şölen, yuğ) ayrı düşünülememesiydi.
Ozan, Şaman, Kam: Her Şeyin Merkezi
Bu dönemin sanatçıları sadece şiir söyleyen kişiler değildi. Onlar aynı zamanda büyücü, doktor, din adamı ve müzisyendi. Bu kişilere bölgelere göre Kam, Baksı, Şaman ya da Ozan denirdi. Bu ustalar, ellerindeki kopuz eşliğinde şiirlerini doğaçlama olarak söylerlerdi. Bizim bu şiirleri bilmemizin tek sebebi, daha sonraki dönemlerde yazıya geçirilmiş olmalarıdır.
Sözlü Dönemin Can Alıcı Ürünleri
Sözlü dönemin en önemli üç türü şunlardır:
- Koşuk: Av törenlerinde (Sığır) veya ziyafetlerde (Şölen) söylenen, doğa, aşk ve kahramanlık temalı şiirlerdir. Bugünkü halk edebiyatındaki “Koşma”nın atasıdır.
- Sagu: Ölen yiğitlerin ardından “Yuğ” adı verilen yas törenlerinde söylenen ağıt türü şiirlerdir. Ölen kişinin erdemleri ve arkada bıraktığı acı dile getirilir. Bugünkü “Ağıt”ın atasıdır. Divan Edebiyatında ise “Mersiye” adını alır.
- Destan: Bir milletin doğuşunu, felaketlerini, kahramanlıklarını anlatan uzun, manzum hikayelerdir. Bu dönem destanları, tamamen doğal destanlardır (yani söyleyeni belli değildir ve zamanla oluşmuştur).
Önemli Sözlü Dönem Destanları
Bizim için en önemli olanlar, Göktürk ve Hun dönemlerine ait olanlardır:
- Alp Er Tunga Destanı: Saka Türklerine ait, kahramanlık ve ölüm temalıdır.
- Şu Destanı: Saka Türklerine ait, Büyük İskender ile mücadeleyi anlatır.
- Oğuz Kağan Destanı: Hunlara ait, destansı bir kahramanın doğuşunu ve dünyayı fethetme idealini anlatır.
Yazının Keşfi: Yazılı Dönem (8. – 10. Yüzyıl)
Türkler, göçler sırasında farklı alfabeler kullanmış olsalar da, edebiyatımızın somut, elle tutulur ilk eserleri 8. yüzyılda Göktürkler tarafından taşlara kazındı. Bu dönem, Sözlü Dönem’in ardından gelen büyük bir dönüm noktasıdır.
Göktürk Yazıtları (Orhun Abideleri)
Bunlar, Türk dilinin ve edebiyatının ilk yazılı anıtlarıdır. 8. yüzyılda dikilen bu abideler, bir hükümdarın halkına hesap vermesi ve öğütler vermesi amacıyla yazılmıştır. Adeta bir siyasetname ve tarih kitabıdır.
- Yazarları: Bilge Kağan, Kültigin ve Tonyukuk adına dikilmiştir. Yazarı Yolluğ Tigin’dir (Tonyukuk hariç).
- Dili: Öz Türkçe, yalın, güçlü bir hitabet dili kullanılmıştır.
- Önemi: Türk adının, Türk milletinin yaşam biçiminin ve devlet anlayışının geçtiği ilk kaynaktır.
Uygur Edebiyatı: Kağıt ve Din Değişikliği
Göktürklerden sonra sahneye Uygurlar çıktı. Uygurlar yerleşik hayata geçen ilk Türk devletidir ve bu, edebiyatı kökten değiştirdi. Kağıt kullanmaya başladılar, kütüphaneler kurdular. Ama en önemlisi, inanç sistemleri değişti.
Uygurlar, Maniheizm ve Budizm gibi dinleri benimsediler. Bu dinler, savaşçılığı yasakladığı için edebiyatın teması kahramanlıktan uzaklaştı, yerini dinî, didaktik (öğretici) metinlere bıraktı. Eski notlarınızda gördüğünüz gibi, Maniheizm’in etkisiyle iyilik-kötülük çatışması eserlerin ana konusu oldu.
- Eserler: Altun Yaruk (Budist hikayeler), Sekiz Yükmek (Sekiz Tomar), Prens Kalyanamkara ve Papamkara Hikayesi (iyi kalpli prens ve kötü kalpli prens hikayesi).
- Özellik: İlk kez tiyatro, matbaa ve minyatür sanatının izleri bu dönemde görülür.
Türk Edebiyatının Köprüsü: İslamiyet Etkisindeki İlk Eserler (Karahanlılar Dönemi)
10. yüzyıl civarında Karahanlılar, İslamiyet’i kabul eden ilk büyük Türk devleti oldu. Bu, edebiyatımız için bir köprü görevi gördü. Bir yandan eski Türk gelenekleri (hece ölçüsü, yarım uyak) devam ederken, diğer yandan Arap ve Fars edebiyatından alınan yeni türler (aruz ölçüsü, beyit) kullanılmaya başlandı.
Karahanlı Edebiyatının Dört Temel Taşı (Geçiş Dönemi Eserleri)
Bu dört eser, Türk kültürünün İslam potasında eriyerek nasıl yeni bir kimlik kazandığını gösterir:
| Eser Adı | Yazarı | Türü ve Özelliği | Ölçüsü |
|---|---|---|---|
| Kutadgu Bilig (Mutluluk Veren Bilgi) | Yusuf Has Hacib | Siyasetname (İlk Türk Mesnevisi, İlk siyasi ahlak kitabı). Adaleti, saadeti, aklı ve akıbeti sembolik kişilerle anlatır. | Aruz |
| Divan-ı Lügati’t Türk (Türk Dillerinin Sözlüğü) | Kaşgarlı Mahmud | Sözlük ve dilbilgisi kitabı. Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazıldı. İçinde yüzlerce sözlü dönem ürünü (sagu, koşuk) örneği barındırır. | Yok (Düzyazı) |
| Atabetü’l Hakayık (Hakikatlerin Eşiği) | Edip Ahmet Yükneki | Didaktik (Öğretici) eser. Ahlak, cömertlik, ilmin faydası gibi konuları işler. | Aruz |
| Divan-ı Hikmet | Ahmet Yesevi | Tasavvufi halk şiirinin ilk örneği. Hikmet adı verilen şiirlerle İslamiyet’i ve tasavvufu yaymayı amaçladı. | Hem Hece hem Aruz |
İslamiyetin Gölgesinde Gelişen Edebiyat: Gazneliler ve Selçuklular
Karahanlılardan sonra kurulan Gazneliler ve Büyük Selçuklular, Türk edebiyatının yönünü tamamen değiştirdi. Bu dönemlerde saray dili ve bilim dili olarak Arapça ve Farsça çok baskın hale geldi. Özellikle Gazneliler, Fars kültürüne hayranlık duyuyorlardı.
Gazneliler Dönemi: Fars Etkisi ve Şiirin Gücü
Gaznelilerde hükümdarlar, şairleri saraylarında ağırladı. Şairler, hükümdarı öven (kasideler yazan) kişilerdi. Bu dönemde Türkçeden ziyade Farsça çok değerliydi ve bu durum, Türkçenin bir süre geri planda kalmasına neden oldu. Şiir, adeta bir propaganda aracıydı.
Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Dönemleri: Tasavvufun Yükselişi
Selçuklular, Türkleri Anadolu’ya taşıdı. Bu dönemde edebiyat, iki koldan ilerledi:
- Saray Edebiyatı (Divan Edebiyatının Temelleri): Farsça ve Arapça kuralların hakim olduğu, aruz ölçüsünün kullanıldığı, yüksek zümreye hitap eden şiirler yazıldı.
- Halk Edebiyatı ve Tasavvuf: Anadolu’da halkın anlayabileceği sade bir dille, İslamiyet’in mistik yönü (Tasavvuf) işlendi.
Anadolu Selçuklu döneminin en büyük etkisi, tasavvufun edebiyata girmesidir. Mevlana Celaleddin-i Rumi, Yunus Emre gibi büyük isimler bu dönemde ortaya çıktı (gerçi Yunus Emre biraz daha sonra, Beylikler dönemine denk gelir, ama bu ruh Selçuklu’da başladı). Aşkın, ayrılığın ve Tanrı sevgisinin metaforlarla anlatıldığı bu edebiyat, Türkçenin Anadolu’da kök salmasını sağladı.
Moğollar Dönemi ve Halkın Sesi
Moğol istilaları, bir yandan büyük yıkım getirirken, diğer yandan merkezî otorite zayıfladığı için halkın sesi daha gür çıkmaya başladı. Moğollar, farklı kültürlere karşı hoşgörülü davrandılar. Bu dönemde halk edebiyatı canlandı ve destan geleneği son büyük örneklerini verdi.
- Dede Korkut Hikayeleri: Bu eser, Oğuz Türklerinin hem İslamiyet öncesi hem de İslamiyet sonrası özelliklerini taşıyan, destandan halk hikayeciliğine geçişin en güzel örneğidir. Hem manzum (şiir) hem de mensur (düzyazı) parçalar içerir.
- Manas Destanı: Kırgız Türklerine ait olan bu destan, dünyanın en uzun destanı kabul edilir. Kahramanlık ve milletin bağımsızlık mücadelesini anlatır.
Gördüğünüz gibi gençler, edebiyatımız binlerce yıllık bir yolculukta sürekli değişmiş, dönüşmüş ama asla yok olmamış. Sözlüden yazıya, yabancı etkilerden özgün kimliğe doğru sürekli bir gelişim göstermiş. Bu kültürel mirasa sahip çıkmak da artık sizin göreviniz. Hadi bakalım, şimdi bu konularla ilgili en çok merak edilenleri cevaplayalım!







