Geçenlerde, büyük gazetelerimizden birinin yazarı, İnsanlık ölüyor mu?" başlıklı bir yazısında, yalnız ilgililerin değil halkımızın da çevresinde olup bitenlere ilgi göstermediğini, ölümlerin, öldürmelerin, hırsızlıkların, gaspların, yalancılıkların, dolandırıcılıkların kimseyi yadırgatmamaya başladığını, bugün ulusça en büyük sorunumuzun bu olduğunu belirtiyordu. Sayın yazara göre, insanlar başka insanlarla anlaşmakta güçlük çekiyorlar, dolaysız bir ilişki kuramıyorlar, dolayısıyla da başkalarının başına gelenler onları ilgilendirmez duruma geliyordu. "Ama", diye devam ediyordu yazar, "Şunu gözden uzak tutmamak gerek; yarın bizim başımıza gelen bir olay da başkalarını ilgilendirmeyecek." Anladığım kadarıyla yazar, okuyucularını çevrelerinde olup bitenlerle etkin bir biçimde ilgilenmeye ve aralarında bir dayanışma kurmaya çağırıyordu. Bu ilgisizlik nasıl yenilebilir? Bu dayanışma nasıl sağlanabilir? Bu konuda herhangi bir öneride bulunacak değilim. Ben ancak başımdan geçen bir olayı anlatmakla yetineceğim. Bu parçayla ilgili, I. Dolaylı anlatıma başvurulmuştur. II. Tartışmacı anlatım biçimi kullanılmıştır. III. Dönemin sosyal gerçekliğine değinilmiştir. IV. Kahraman anlatıcı bakış açısıyla kaleme alınmıştır. V. Diyalog, iç konuşma, bilinç akışı tekniklerine yer verilmiştir. çıkarımlarından hangisine ulaşılabilir?
Yalnız I.
II ve III.
II ve V.
I, III ve IV.
I, II, III ve V.