İş yerime giderken Reşitpaşa'dan geçiyorum. Bilmeyenler için söyleyeyim: Reşitpaşa, Boğaz sırtlarında bir semt. Issız denilecek kadar sakin. Eski köşk bahçelerine kondurulmuş villalar ile kaplı. O bahçelerde budanmamış ağaçlar, çalılar, böğürtlenler ile kaplı noktalar var. İstanbul'un yedi tepesinden kovulan kuşlar, şimdilik bu çalılıklarda barınıyor. Ben oradan geçerken kuş sesleri ile kaplanıyorum. Geçen gün gazetede okudum. Bir müzik evi dağların uğultusunu, rüzgârın sesini, kuşların cıvıltısını, eşini arayan bir ceylanın meleyişini ve benzeri sesleri CD hâline getirmiş. Uygun görüntüler eşliğinde paketleyip satışa sunmuş. Demek bundan böyle bir odanın içinde rüzgâr uğultusunu, kuşların cıvıltısını banttan dinleyeceğiz. Ah ne diyebilirim. Adam önlemini alıyor. Zaman gelecek dünyamızın üzerinde ne şırıltı sesi çıkaracak su ne esecek rüzgâr ne de ötecek kuş kalacak. Torunlarımız CD'den duydukları kuş sesinin ne olduğunu anlamak için arşivlere koşacaklar. Ey Reşitpaşa'nın kuşları, siz sağ olun ve dünya durdukça durun e mi. - Mustafa KUTLU Bu parçada yazar, gelecekle ilgili hangi durumdan kaygılanmaktadır?
Gelişen teknoloji, tabiatın güzelliklerinin önüne geçecektir.
İstanbul'un her yerine yüksek binalar yapılacaktır.
Yeşil alanlar daralarak doğal hayat zamanla yok olacaktır.
Müzik şirketleri kuş türlerinin yok olmasından faydalanacaktır.