9. Sınıf Dil ve Anlatım Dersleri

9. Sınıf Dillerin Sınıflandırılması Konu Anlatımı

Bu dersimizde 9.Sınıf Dillerin Sınıflandırılması ve Türkçenin Dünya Dilleri Arasındaki Yeri konusunu özet bir şekilde inceleyeceğiz. Bu konu ile ilgili olarak dikkat etmeniz gereken bir husus şudur ki; aşağıda yer alan kavram bağlamı sizin mevcut ders müfredatından farklı olsa da ancak sitemizin anlatımımız daha kapsayıcı olacaktır. Sitemizde sizler için özel olarak hazırlanmış özet ders notlarımız ile bu konuyu anlamanızı güçlendirecek geçmiş yıllarda çıkmış sınav soruları hakkında fikir edinebileceksiniz.

Bu derse başlamadan önce 8. Sınıf konu anlatımları ile daha önce işlediğiniz konulara göz gezdirmek ve hafızanızı tazelemek isteyebilirsiniz.

9.Sınıf Dillerin Sınıflandırılması ve Türkçenin Dünya Dilleri Arasındaki Yeri konusunun sonunda aşağıdaki kazanımları elde edecek ve aşağıda yer alan soruların cevaplarına ulaşmanızı hedeflemekteyiz.

– Dil ailelerinin oluşumu nasıl gerçekleşmiştir? Dil aileleleri hangileridir?

– Dillerin sınıflandırılmasında esas alınan ölçütler nelerdir? Köken bakımından dil aileleri hangileridir?

– Türkçenin dünya dilleri arasındaki yeri neresidir?

– Türk dilinin dönem dönem tarihi gelişimi nasıl gerçekleşmiştir?

– Anadolu’da Türkçenin yazı dili olarak gelişimi nedir?

DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI VE TÜRKÇENİN DÜNYA DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ

Dillerin Sınıflandırılması

Dünyada beş bin dolayında dilin konuşulduğu tahmin edilmektedir. Konuşulan dillerin sayısı bugün kesin olarak bilinmemektedir. Bu durum, iki nedenden kaynaklanmaktadır. Birinci neden, uzun süreden beri konuşulup yazıldığından, dil özelliği kazanma aşamasına gelen bazı lehçelerin ayrı dil sayılıp sayılamayacağı konusundaki belirsizliktir, ikinci neden ise yeryüzünün değişik bölgelerinde anlaşma aracı olarak kullanılan ancak, yazı dilini oluşturmamış dillerin ayrı bir dil olarak düşünülmesindeki kararsızlıktır.

Yeryüzündeki diller, ses sistemi, biçim yapısı ve söz dizimi bakımından bazı yakınlıklar ve benzerlikler göstermektedir. Diller arasındaki bu yakınlık ve benzerliğe dil aileleri (dil akrabalığı) adı verilir. Dil akrabalığı olan diller, ulusların aynı soydan geldiklerini göstermez. Aynı soydan gelen ve dilleri akraba olan uluslar bulunmakla birlikte farklı soydan gelen ve aralarında kültürel bağları görülen ve dil akrabalığı olan uluslar da vardır.

Yeryüzündeki diller (dil aileleri) bazı yakınlık ve benzerliklerine göre köken ve yapı olmak üzere iki bakımdan incelenir.

Köken Bakımından Dünya Dilleri

Köken bakımından birbirine benzer diller, aynı kaynaktan çıkmış akraba dillerdir yani dil aileleridir. Dünya dilleri bu şekilde çeşitli dil ailelerine ayrılır. Bir dil ailesi tarihin bilinmeyen devirlerinde bir ana dilden çıkan dillerin oluşturduğu topluluktur. Bu diller arasındaki benzerlikler böyle bir varsayımı kuvvetlendirmektedir. Bir “ana dil”in yazılı belgeleri olmadığı halde birçok özelliklerini kendisinden türemiş bulunan ailedeki dilleri karşılaştırarak tespit etmek mümkün olabilmektedir.

Dil akrabalığı, dillerin ses dizgesi, biçim, yapı, söz dizimi bakımından kesinliği ortaya çıkan ilişkileri, yakınlıkları sonucunda beliren bağlılıklardır. Dil akrabalığını ortaya koyan ilişkiler arasında, özellikle biçim ve yapı yakınlıkları önemlidir. Ayrıca, söz hazinesi arasındaki benzerlikler de değerlidir; etimolojileri, tarihsel gelişmeleri aydınlık olan öğeler, akrabalık için sağlam dayanaklar, tanıklar durumundadır.

Dünyadaki Başlıca Dil Aileleri Ve Diller

9.Sınıf Dillerin Sınıflandırılması

1) Hint-Avrupa Dilleri Ailesi

Dünya’nın en büyük dil ailesidir. Yüzlerce dil ve lehçe içerir. Dünyada 2,5 milyarı aşkın kişinin ana dili Hint-Avrupa dil ailesine ait bir dildir. Avrupa’nın en büyük dilleri, Güney ve Batı Asya dilleri, Kuzey ve Güney Amerika ve Okyanusya’da en çok konuşulan diller Hint-Avrupa dilleridir. Günümüzde dünyada en çok konuşulan 20 dilden 12’si Hint-Avrupa dil grubuna aittir.

Bunlar İngilizce, İspanyolca, Hintçe, Portekizce, Bengalce, Rusça, Almanca, Fransızca, Marati, İtalyanca, Pencapça ve Urducadır.

a) Asya Kolu

– Hint-İran Dilleri: İran (Farsça), Afgan, Pakistan, Hindistan (Hintçe), Sri Lanka, Nepal dilleri.

b) Avrupa Kolu

– Germen (Cermen) Dilleri: Almanca, İngilizce, Flemenkçe (Hollanda’da ve Belçika’nın bir kısmında kullanılan dil).

– Romen Dilleri: Latince, Fransızca, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca.

– İslav Dilleri: Rusça, Sırpça, Lehçe (Lehistan bölgesinde kullanılan dil).

2) Hami-Sami Dilleri Ailesi

Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya yayılmış çeşitli topluluklarca konuşulan yaklaşık 250 dilden oluşur. Hami ve Sami alt grupları olmak üzere ikiye ayrılır. Bu ailenin yaşayan en önemli dilleri Arapça ve İbranicedir.

– Hami Kolu: Eski Mısır dili, Kuşi dili, Libya-Berber dili, Çad dili.

– Sami Kolu: Arapça, İbranice (Kenanca), Habeşçe, Akatça.

3) Bantu Dilleri Ailesi

Bantu Dilleri Orta ve Güney Afrika’da yaşayan kabilelerin konuştukları 400’den fazla dilin bütününe verilen addır. Lingalaca, Lubaca, Kongoca, Svvahili (Sva- hili), Pölce, Susuca, Gurca, Akanca Bantu dilleri grubundandır.

4) Çin Dilleri Ailesi

Çin ve Tibet-Burma dilleri gruplarında yer alan 300 Doğu Asya dilinden oluşur. Çince, Tibetçe, Dzongka, Birmanca, Vietnamca ve Kmerce bu dil ailesi içinde yer alır.

5) Ural-Altay Dilleri Ailesi

Ural Altay Dil Ailesi, eskiden birtakım dilbilimcilerinin varlığını savunduğu fakat üzerinde genel olarak anlaşmaya varılmamış olan kuramsal bir dil öbeğidir. Günümüzde Altay dilleri ve Ural dilleri olarak ele alınan bu dil ailelerine, eskiden aralarında var olduğu düşünülen dilbilimsel genetikten dolayı “Ural-Altay” dil ailesi denmekteydi. Günümüzde çoğu dilbilimci Ural ve Altay ailelerindeki benzerlikleri “tarihsel orijin” veya “yakınsama” ile sonuçlanmış karşılıklı etkileşim ile açıklamaktadır.

a) Ural Kolu: Macarca, Fince, Samoyedce.

b) Altay Kolu: Türkçe, Moğolca, Mançuca ve Tunguzca.

Ural-Altay Dillerinin Özellikleri

– Ünlü uyumu vardır.

– Sondan eklemeli yapıya sahiptir.

– Sözcüklerde dil bilgisi bakımından erkek ve dişi tür ayrımı yoktur.

– Bazı ekler, çekim eki olmalarına rağmen yapım eki olarak da kullanılır.

– Ses, yapı ve söz dizimi bakımından benzerlikler bulunur.

– Türkçede ve Macarcada durum ekleri, çoğul ve iyelik eklerinden sonra gelir.

Yapı Bakımından Dünya Dilleri

Ek Tek Heceli (Ayrımlı) Diller

– Bu dillerde her sözcük tek heceden ibarettir.

– Sözcükler ek almadan, büküme (çekime), değişime uğramadan kalmaktadır.

– Tek heceli dillerde birleşik sözcükler de ayrı yazılır: Örneğin üç sözcükten oluşan “dien sı ci (elektrik görme cihaz) sözü “televizyon” anlamına gelmektedir.

– Konuşmada birbirine çok benzeyen sözcükleri ayırt etmek için çok zengin bir vurgu sistemi oluşturulmuştur.

– Cümle içinde sözcükler, bulundukları yere ve başka sözcüklerle yan yana gelme durumuna göre değişik anlamlar kazanır.

– Çin, Tibet, Vietnam dilleri; bazı Himalaya ve Afrika dilleri; Avrupa’da Bask dili bu gruba girer.

ÖRNEK:

Tek Heceli Dilde Sözcüklerin Durumu (Çincede)

Vo yav kan şu – Ben kitap okumak istiyorum.

Zao shang hao – Günaydın.

Wan shang hao – İyi akşamlar.

Ni hao ma – Nasılsın?

Ni shi na guo ren – Nerelisin?

Ni zhu zai nali – Nerede yaşıyorsun?

Wo hui shuo yi bianr han yu – Biraz Çince biliyorum.

Wo ai ni – Seni seviyorum.

Wo yao zou – Gitmeliyim.

Eklemeli (Bitişken) Diller

– Bu dillerde bir veya daha çok heceli köklere yapım ve çekim ekleri getirilir.

– Kökün önüne veya sonuna birtakım ekler getirilerek sözcük yapımı veya çekimi gerçekleştirilir.

– Yeni ekler getirildiğinde kökte bir değişiklik olmaz.

– Türkçeye yabancı dillerden giren bazı sözcük köklerine de ekler getirilerek yeni sözcükler türetilir.

– Bu dile en güzel örnek olan Türkçemiz, sondan eklemeli bir dildir

– Altay dilleri, (Moğolca, Mançu-Tunguz) küçük ayrımlarla Japonca; Ural dilleri (Fince, Macarca, Samoyetçe) ile bazı Asya ve Afrika dilleri bu gruba girer.

Örnek (Türkçede)

Eklemeli Dilde Sözcük Çekimi Ve Yapımı

yol – a: yönelme durumu eki

bu yol- u: belirtme durumu eki

onun yol – u: üçüncü tekil kişi iyelik (aitlik) eki yol – da: bulunma durumu eki

yol – dan: ayrılma durumu eki

yol – un yarısı: tamlayan eki

senin yol – un: ikinci tekil kişi iyelik (aitlik) eki yol – lar: çokluk eki

yol: Bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık,

yol – cu: İsimden isim yapım eki

yolcu: Yolculuğa çıkmış kimse.

yolcu – luk: isimden isim yapım eki

yolculuk: Bir yerden bir yere gidiş veya geliş

görmek: Göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak,

gör – üş: fiilden isim yapım eki

görüş: Görme işi. Gözle bir şeyi algılama yetisi.

gör – üş-: fiilden fiilden yapım eki

görüşmek: Buluşup konuşmak, konuşup sohbet etmek,

görüş – tür-: fiilden fiilden yapım eki

görüştürmek: Görüşmelerini sağlamak.

Çekimli (Bükümlü) Diller

– Büküm, sözcüğün çekimi sırasında kökün özellikle kökteki ünlünün değişmesidir.

– Ekler sözcüklerin önüne, ortasına veya sonuna gelebilir.

– Çekim sırasında ya da yeni sözcükler türetilirken sözcük kökleri genellikle değişir ve tanınmayacak hale gelir.

– Hint-Avrupa dilleri (Almanca, Farsça, Fransızca, Hintçe) ile Arapça çekimli dil grubuna girer.

Örnek (Arapça’da)

Çekimli Dilde Sözcük Çekimi Ve Yapımı

ketebe: yazdı

ketebtu: yazdım

yektubu: yazıyor, yazar

ektebu: yazıyorum, yazarım

uktub: yaz

uktubû: yazın

âlim: Bilen.

ulemâ: Bilginler.

tâlim: Öğretim.

muallim: Öğretmen.

mâlum: Bilinen, belli.

mâlumat: Bilgi.

câhil: Bilgisiz.

cühelâ: Bilgisizler.

cehâlet: Bilgisizlik.

tecâhül: Bilmezlikten gelme.

meçhul: Bilinmeyen, bilinmedik.

echel: Çok cahil, çok bilgisiz.

Türk Dilinin Tarihi Gelişimi ve Türkiye Türkçesi

Türkçenin kökeni çok eski çağlara dayanmaktadır. Bu konuda bilim adamlarınca farklı görüşler ileri sürülmektedir. Günümüze gelene kadar Türkçe, gelişme aşamalarına göre şu şekilde sınıflandırılmıştır:

1) Altay Çağı: Türkçe henüz bir dil niteliği kazanmamıştır. Türkçe-Moğolca dil birliğinin görüldüğü dönemdir.

2) En Eski Türkçe Çağı: Bu çağla ilgili kesin bilgi yoktur. Türkçenin bağımsız bir dil olarak ana Altaycadan ayrıldığı dönem olarak kabul edilmektedir.

3) İlk Türkçe Çağı: MÖ 5. yy – MS 5-6. yy arasını kapsar. Hun İmparatorluğu’nun hakim olduğu dönemdir. Bu dönemde, Hun imparatoru Mete Han’ın yaşamının ve kahramanlıklarının anlatıldığı Oğuz Kağan Destanı oluşturulmuştur. Hun, Avar, Hazar, Bulgar dillerinin Türkçeden henüz ayrılmadığı dönem olarak gösterilir.

Türkçenin karanlık çağlarına ait dönemleri ana batlarıyla yukarıdaki gibidir. Bundan sonraki dönemlere ait metinler, yazılı kaynaklar olduğu için Türk dilinin tarihi gelişimi daha net bir şekilde izlenebilmektedir. Türkçenin metinlerle takip edilebilen bu dönemleri sırasıyla şöyledir:

4) Eski Türkçe Çağı: 5. yüzyıl ile 10. yüzyıl arası dönemi kapsar. Türkçenin bilinen en eski örnekleri bu dönemden kalmıştır. Türkçenin bütün dönemleri hesaba katıldığında hem ses ve biçim bilgisi hem de söz varlığı bakımından en saf ve duru dönemidir. Türkçenin ilk yazılı belgeleri bu döneme ait olduğundan Eski Türkçe için Türk yazı dilinin ilk devresi denebilir. Türk adının kullanıldığı ve ilk Türkçe belgelerin ortaya konulduğu çağdır. Türk adı ilk kez (550-745) yılları arası devlet kuran Göktürkler’de kullanılmıştır. Göktürk- çe ve Uygurca olmak üzere iki döneme ayrılır.

a) Göktürkçe: Çin’in kuzeyinde bugünkü Moğolistan’da büyük bir göçebe devleti kuran Göktürklerin dilidir. Göktürkler kendi geliştirdikleri Göktürk alfabesiyle taşlar üzerine yazılar yazmışlar, kitabeler oluşturmuşlardır. Çok sayıda olmasına rağmen “bengi taş” da denen bu yazıtların en ünlüleri Kül Ti- gin, Bilge Kağan ve Vezir Tonyukuk adına diktirilen ve Köktürk Yazıtları (Orhun Abideleri) adıyla bilinenlerdir.

b) Uygurca: Yerleşik yaşama geçerek tarımla uğraşan Uygurların dilidir. Budizm’i ve Maniheizm’i benimseyen Uygurlar, yeni dinlerinin de etkisiyle çeşitli taşlar ve kâğıtlar üzerine Uygur yazısı ile metinler yazmışlardır. Bu eserlere Doğu Türkistan’daki kazılar sonunda ulaşılmıştır. Bu kazılarda bulunan yüzlerce eserin çoğu Budizm’le ilgilidir. Sekiz Yükmek (Sekiz Yığın), Altun Yaruk (Altın Işık), Irk Bitig (Fal Kitabı), Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi (iyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli Şehzadenin Hikâyesi) Uygurlara ait metinlerdendir.

5) Orta Türkçe Çağı: 10. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar olan zamanı içine almaktadır. Bu dönemde Karahanlı Türkçesi kullanılmıştır. Türkler İslâmiyet’i bu dönemde kabul etmişlerdir. İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar döneminde İslami dönemin etkilerini taşıyan Divân-ı Hikmet, Atabetü’l- Hakayık, Divânü Lügati’t-Türk ve Kutadgu Bilig gibi eserler yazılmıştır. Türkler, 12. yüzyıldan itibaren batıya ve kuzeye doğru yayılarak yeni yerleşim yerleri edinmiş, değişik kültürlerle içli dışlı olmuşlardır. Türklerin medeniyet dairesinde yapmış oldukları bu değişiklikler dillerine de yansımış, Türkçenin yapısında önemli değişiklikler meydana getirmiştir. Bu dönemde, eski Türkçe özellikleri korunmakla birlikte din yoluyla Arapçadan, Farsçadan yeni yeni sözcükler dilimize girmeye başlamıştır. Bu dönem üç ayrı sahada gelişme göstermiştir:

a) Doğu Türkçesi: Doğu Türkçesi, Hakaniye ve Çağatay Türkçesi biçiminde devam etmiş, 20. yüzyıl başlarında Orta Asya coğrafyasında uygulanan dil politikaları neticesinde Kırgızca, Kazakça, Özbekçe gibi Türk yazı dillerinin ortaya çıkmıştır.

b) Batı Türkçesi: Anadolu Türkçesi de denilen bu dönem, Osmanlı Türkçesi ile devam etmiş, bugün konuşulan Türkiye Türkçesi de Batı Türkçesinin İstanbul ağzı temelinde şekillenmiştir.

Batı Türkçesi kendi içerisinde üç devreye ayrılır:

1) Eski Anadolu Türkçesi: Batı Türkçesinin ilk devresidir. 13-15. yüzyılları içine alır. Eski Türkçenin özelliklerini taşır. Selçuklular, Anadolu Beylikleri ve ilk OsmanlIların yazı dilidir. Eski Anadolu Türkçesinde henüz Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar fazla değildir. Bu dönemin özellikleri Yunus Emre Divanı, Mantıku’t-Tayr, Garipname vb. eserlerde görülmektedir.

2) Osmanlı Türkçesi: Batı Türkçesinin ikinci devresidir ve 15. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar olan zamanı kapsar. Bu dönemde Eski Türkçenin izleri kaybolmuştur. Azeri Türkçesi bu dönemde ayrılır. Bu dönemde, Türkçeye çok sayıda Arapça, Farsça kelime girmiştir. XVII. yüzyıldan itibaren Osmanlı Türkçesinde “Mahallileşme” hareketi başlar. Bu hareket Tanzimat’a kadar devam eder. Türkçe, yabancı kelimelerle yüklü ağır bir dil olarak varlığını “Türkiye Türkçesi”ne kadar sürdürür. Şikâyetname, Sihâm-ı Kaza, Hüsn ü Aşk gibi eserler bu dönem Türkçesinin özelliklerini taşır.

3) Türkiye Türkçesi: ikinci meşrutiyetten başlayıp günümüze kadar devam eden devredir. Milli Edebiyat akımının meydana getirdiği sadeleşme yoluna girmiş Türkçedir. Arapça ve Farsça kelimeler gittikçe azalmaktadır. Buna karşılık İngilizce kelimeler dilimize süratle girmekte ve yerleşmektedir. Yeni Türkçe Türkiye’de milliyetçilik akımının ürünü olup Osmanlı yazı dilini konuşma diline yaklaştırmak, daha doğrusu konuşma dilinden yeni bir yazı dili oluşturmak hamlesiyle meydana gelmiştir. Bu yüzyılın başında, Türkçe konuşan bütün uluslar kendi lehçelerine dönerek yeni yazı dilleri oluşturma çabalarına girişmiştir. Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının konuşma dilinden (İstanbul ağzı) yeni bir yazı dili oluşturmak amacıyla Genç Kalemler dergisinde başlattıkları Yeni Lisan Hareketi bu dönemin başlangıcı kabul edilir

Bu hareketim temsilcileri “Milli bir edebiyat meydana getirmek için önce milli bir dile ihtiyaç vardır.” görüşünden hareketle şu ilkeleri benimsemişlerdir:

– Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren dil bilgisi kuralları ve bu kurallarla yapılan bütün tamlamalar kaldırılmalıdır.

– Dilimize Arapça ve Farsçadan girmiş kelimelerle yapılacak isim ve sıfat tamlamaları, Türkçenin kurallarına göre düzenlenmelidir.

– Yazı dili ile konuşma dili arasındaki büyük farklılıkları kaldırmak için yazı dili konuşma diline yaklaştırılmak, İstanbul konuşması yazı dili olmalıdır.

– Bu ilkelerden yola çıkarak taklit değil, yeni ve milli bir edebiyat meydana getirilmelidir.

Türkiye Türkçesinin gelişimi içinde bu hareketten sonra en kapsamlı çalışma Dil Devrimi’dir. 1928’de Harf Devrimi’nin yapılması ve 1932’de Türk Dil Kurumu’nun kurulmasıyla Türkçe, çok yönlü ve sistemli bir şekilde ele alınarak sadeleştirilmiş ve olgunlaştırılmıştır.

c) Kuzey Doğu Türkçesi: Kuzey-doğu Türkçesi önce 13 ve 14. asırlarda, bir müddet, Eski Türkçenin tabii ve yeni bir devamı olarak eski ve yeni arasında köprü vazifesi gören bir geçiş devresi hâlinde devam etmiş, sonra 15. asırdan itibaren Kuzey Türkçesi ve Doğu Türkçesi olarak iki yeni yazı diline ayrılmıştır. Son zamanlara kadar devam eden bu yazı dillerinden Kuzey Türkçesi, Kıpçak Türkçesidir. Doğu Türkçesi 15. ve 16. asırlarda kuvvetli bir edebiyat meydana getirmek suretiyle en parlak çağını yaşadıktan sonra son zamanda yerini modern Özbekçeye bırakan yazı dilidir. Farklı kollarda gelişen Türkçenin özelliklerini o dönemlerde yazılan Kıpçak Türkçesi Metinleri (Hus-rev ü Şirin, Gülistan Tercümesi, Kodeks Kumenikus) ve Çağatay Türkçesi metinlerinden (Muhâkemetü’l-Lügateyn, Şecere-i Türki, Şecere-i Terâkime) takip etmek mümkündür.

6) Yeni Türkçe Çağı: 13-20. yüzyıllar arasındaki dönemi kapsar. Osmanlıca, Azeri Türkçesi, Çağatayca, Özbekçe vb. dillerden oluşur. Orta Türkçe dönemindeki Türk lehçelerinin, edebiyatlarının gelişerek devam ettiği dönemdir. Bu dönemi, dil bilgisi yapısı bakımından belli farklılıklar olmakla birlikte Orta Türkçe Dönemi’nden kesin çizgilerle ayırmak pek mümkün değildir.

Bu dönemde bir tarafta Orhun, Uygur, Karahanlı Türkçeleri, Harezm Türkçesi ve onun devamı niteliğinde olan ve geçmişteki ses ve yapı bilgisi özelliklerini koruyan Çağatay Türkçesi gelişmesinin! sürdürürken diğer tarafta Anadolu Selçuklularıyla birlikte Oğuz ağzı yazı dili olmaya başlamış ve kısa sürede büyük gelişmeler göstererek Türkçeninin ikinci büyük, edebi yazı dili olmuştur.

7) Modern Türkçe Çağı: 20. yüzyıl ve günümüz Türkçesini kapsar. Çağdaş Türkçe şu anda Türk devletlerinde ve Türklerin yaşadığı bütün bölgelerde devam etmektedir. Bu dönem Türkçesi kendi içinde Türkiye Türkçesi, Azeri Türkçesi, Türkmen Türkçesi, Gagavuz Türkçesi gibi bölümlere ayrılmıştır.

Anadolu’da Türkçenin Gelişimine Katkı Yapan Eserler

Türklerin 10. yüzyıldan itibaren İslâmiyet’i kabul etmesiyle birlikte din, dil ve kültür hayatlarında önemli değişiklikler olmuştur. Bu dönemde bilim dili olarak Arapça, edebiyat dili olarak da Farsça kullanılmaya başlanmıştır. Dil ve kültür alanındaki bu etkilenme sonucu Arapçadan Farsçadan dilimize pek çok sözcük ve kavram girmiştir. Ancak Türkçe bir taraftan da varlığını sürdürmüştür. Özellikle Karahanlılar Dönemi’nde, dil ve edebiyatımız açısından önemli sayılan eserler ortaya konmuştur.

KUTADGU BİLİG – Yusuf Has Hacip

11. yüzyılda (1069-1070) Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır. Kutadgu Bi- lig “Saadet veren bilgi, ilim” anlamına gelmektedir. Yapıt, her iki dünyada da mutluluğa kavuşmak için gidilmesi gereken yolu göstermektedir. Toplumsal bozuklukları düzeltecek, insanı mutlu edecek yolları bulmak; bu yolları devrin hükümdarına öğütler halinde göstermek için yazılmıştır.

– Ahlak, dinin önemi, devlet idaresi gibi konulara da değinen öğretici ve öğüt verici bir yapıttır.

– Olaylar, dört sembolik kişilikle anlatılmaktadır. Bu kişiler, kendi aralarında konuşarak gerçeklere varmaya çalışır. (Kün Togdı: Hükümdar, Doğruluk ve Adalet / Ay Toldı: Vezir, Mutluluk ve Baht / Ögdülmiş: Vezirin oğlu, Akıl ve Anlayış / Odgurmış: Vezirin kardeşi, Akıbet kavramlarını temsil eder.)

– Mesnevi biçiminde, aruz ölçüsüyle 6645 beyit olarak yazılmıştır.

– Yapıtta, ayrıca 173 tane de dörtlük vardır.

– Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır.

– İslamiyet dönemi Türk edebiyatının ilk ürünüdür.

– Siyasetname türünün Türk edebiyatındaki ilk ve en önemli örneğidir.

DİVANÜ LÜGATİ’T TÜRK – Kaşgarlı Mahmut

11. yüzyılda (1072-1074), Kaşgarlı Mahmut tarafından, Araplara Türkçeyi öğretmek ve Türkçenin Arapça ile boy ölçüşebilecek düzeyde bir dil olduğunu kanıtlamak amacıyla yazılmıştır. Yapıt, bir sözlük olmanın yanında, İslamiyet öncesi Türk edebiyatını, tarihini, coğrafyasını, folklorunu, mitolojisini aydınlatan önemli bir kaynaktır.

– Türk dilinin ilk sözlüğü olan yapıtta Araplara Türk dilini öğretmek amacı güdüldüğünden, yapıt Arapça olarak kaleme alınmıştır.

– Türkçe sözcüklerin Arapça karşılıkları verilmiş ve bu karşılıklar halk dilinden örneklerle desteklenmiştir.

– Türk “sözlü edebiyatının yazıya geçen ilk örnekleri (koşuk, sagu, sav ve destan) bu yapıtta toplanmıştır.

– Türk boyları ve Türk coğrafyası ile Türklerin örf ve gelenekleri üzerine önemli bilgiler içermektedir.

– Yapıtın sonuna, devrinin Türk dünyasını gösteren bir harita eklenmiştir.

ATABETÜ’L HAKAYIK – Edip Ahmet Yükneki

12. yüzyılda, Edip Ahmet Yükneki tarafından yazılmış bir ahlak ve öğüt kitabıdır. “Hakikatler eşiği” anlamına gelmektedir. Yazara göre; bilgi, mutluluk yoludur. Allah, ancak bilgili olmakla bilinir; insanın kendisi de bilgi ile yükselir. Bilginin temeli olan akıl, insanın gerçek süsüdür. Bilgisiz insan hiçbir şeydir, bir ölüdür. Birtakım ahlâki öğütler vermek amacıyla yazılan yapıtta bilginin faydası, bilgisizliğin zararı, dili tutmanın yararları, cömertliğin iyiliği, cimriliğin kötülüğü, alçak gönüllü olmanın güzelliği, kibir ve ihtirasın çirkinliği gibi konular işlenmiştir. Eser, “Kutadgu Bilig”den çok daha İslâmidir; önce Allah’a, Peygamber’e ve Dört Halife’ye övgü ile başlaması, onun İslâm geleneğine daha çok girdiğini gösterir.

– 40 beyit ve 101 dörtlükten meydana gelmiştir.

– Giriş bölümü aruz ölçüsüyle ve gazel biçiminde (aa, ba, ca… uyak düzeniyle) oluşturulmuştur.

– Asıl konuyla ilgili bölümler ve sonuç bölümü dörtlükler şeklinde yazılmıştır.

– Beyitle oluşturulan bölüm, Şehname vezninde yani aruzun “feûlün feûlün feûlün feûl” kalıbıyla yazılmıştır.

– Dörtlükler, manilerde olduğu gibi “aaxa” şeklinde kafiyelenmiştir.

– Didaktik nitelikler ağır basmaktadır.

– Yapıtta, Arapça ve Farsça sözcüklere ağırlık verilmesi, Arapça ve Farsça- nın Türkçe üzerindeki etkisinin arttığının bir göstergesidir.

– Hakaniye lehçesi ile yazılmıştır.

DİVAN-I HİKMET – Ahmet Yesevi

12. yüzyılda, Ahmet Yesevi’nin, “hikmet” adını verdiği, din ve tasavvufla ilgili şiirlerini topladığı yapıtıdır. Şiirlerini, yaşadığı bölgede İslâmiyet’i yeni kabul eden Türkler bulunduğundan, göçebe Türk halkının anlayabileceği tarzda sade bir dille söylemiştir. Bu şiirler, Anadolu’da Tasavvuf edebiyatının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Hz. Muhammed’e (SAV) olan sevgisinden dolayı ondan uzun bir yaşam sürmeyi istememiş, Hz. Muhammed (SAV), 63 yaşında vefat ettiği için, o da 63 yaşına gelince kendisine yer altında bir hücre kazdırmış, kalan ömrünü orada geçirmiştir.

– Şiirler, oldukça yalın bir halk diliyle oluşturulmuştur.

– Dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle söylenmiştir.

– Dini ve tasavvufi düşünceleri yayma amaçlandığından; şiirlerde, sanatsal nitelik gözetilmemiştir.

– Yapıtın yazılma amacı halka İslam esaslarını hikmetli bir şekilde öğretmektir.

– Yapıtta; Allah’a bağlanmak, peygamber sevgisi, dervişlik üzerine övgüler, kıyamet günü, dünya işlerinden uzaklaşmak, İslam ahlakı ve ahiret gibi konular işlenmiştir.


Sevgili öğrencilerim; 9.Sınıf Dillerin Sınıflandırılması konu anlatımı şimdilik bu kadar. 9.Sınıf Dillerin Sınıflandırılması konusu hakkında tüm yanlış ve varsa eksiklikleri lütfen iletişim formu ile bize bildirin. Bu konu ile ilgili çıkmış soruları da içeren test mi çözmek istiyorsunuz. Neden Türkçeci Mobil Uygulamasını denemiyorsunuz?

Türkçeci mobil uygulaması hakkında daha geniş bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.

Yazıyı Değerlendir
[Toplam: 1 Ortalama: 5]

Bir yanıt yazın